Ölmek ve öldürmek arasında gezinen hayallerim artık beni boğuyor. Yaşamak; senden kalma bir alışkanlık sanki. Duyduğum her ses senin sesin, hissettiğim her nefes sensin. Ölümün çağrısı kulaklarımı sağır ederken, içimdeki sen yaşatıyor her şeyi.
Çocukluğumu emanet etmiştim sana. Geri alabilir miyim?
Büyüdükçe eksildim, özledikçe hiçleştim...
15.06.2014 22.51
18 Aralık 2016 Pazar
Nikotin kokan bir sabah
Ölümü çağıran akşamlar
Öğlenler ve ikindi vakitleri ziyan
Kendimi oyalıyorum senden kaçmak için
Boktan şiirler yazıyorum
Kelimelerim sana değmiyor
Okuduğun kitaplarda üç nokta oluyorum
Bilinmezliğin gizemiyim senin için
Sen ise bende
İçtiğim çay kadar gerçeksin
Umudu aşılayan bir kuşluk vakti
Zamandan öte vakitler peygamberi
Şirke uzanan bir sevda
Benim için yaratılmış
Yalnız bir ada...
03.06.2014 14.34
Ölümü çağıran akşamlar
Öğlenler ve ikindi vakitleri ziyan
Kendimi oyalıyorum senden kaçmak için
Boktan şiirler yazıyorum
Kelimelerim sana değmiyor
Okuduğun kitaplarda üç nokta oluyorum
Bilinmezliğin gizemiyim senin için
Sen ise bende
İçtiğim çay kadar gerçeksin
Umudu aşılayan bir kuşluk vakti
Zamandan öte vakitler peygamberi
Şirke uzanan bir sevda
Benim için yaratılmış
Yalnız bir ada...
03.06.2014 14.34
Gölgesine sığındığımız ağaçları kesmişler. Yerine iş hanı yapmışlar. Koca koca göbekli iş hanı. Kimsenin siklemediği kenar mahalle kalantor besleyicisi olmuş. Niye? Adliye binası bizim o kenar mahalleye taşındı diye. Mandalina çaldığımız bahçenin yerine de bankaları dizmişler. Saklambaç oynadığımız sokak artık koca bir cadde. İnsanlar gibi değişiyor şehirler. Şimdi gelsem; İzmir aynı İzmir mi? Değil işte! Sen bildiğim, sevdiğim gibi kalsaydın bari.
02.06.2014 03.04
02.06.2014 03.04
Neden uyumaz ki insan? Uykunun boyunduruğuna niye girer ya da? İkisi de uç noktalardan oluşan birer muamma. Çok uyuma, geç yatma, daha uyumadın mı? Bu yönergelere uymayın. Uyku sizin kurtuluşunuzsa uyuyun. Uyutmayan gerçeklikler varsa hiç uyumayın. Fenomenal alanınızın kalesi uykunuz kaleyi yıkmalarına izin vermeyin. Yatın zıbarın ya da günlerce zombi gibi gezin. Beni bağlamaz, kimseyi bağlamaz sahip çıkın lan uyku özgürlüğünüze!
02.06.2014 22.34
02.06.2014 22.34
Sessizliğe ve sakinliğe ihtiyacım olduğu kadar senin sesine de ihtiyacım var. Bir "canım üzülme" desen geçecek sanki her şey. Çığlık çığlığa mahşer yerine dönse de ortalık senin sesin sakin limanlara sürükleyecek ömrümü. Özlemek hiç bu kadar gürültülü olmamıştı. Sesin hariç her şey kalabalık. Oysa bir canım desen canın olurdum gerçekten. Bütün bu gürültülü kalabalığa inat uzanırdım canının kıyısına kendimi hiçe sayarak...
01.06.2014 23.05
01.06.2014 23.05
Hayaller başka hayatların kapısını aralayabilir belki. Ama gerçeklerin batağına saplanmışken betona çakılma ihtimalimiz çok yüksek. “Yuh ama bana kurduğum hayale bak" dediğiniz anda dağılıyorsunuz zaten. Uyanan bilinç; yalnızca hayallerinizi değil sizi de un ufak ediyor. Küllerinizden doğmayı beklemeyin. Anka kuşu da hayal ürünü nasılsa. Kendinizi gerçeklerle küle dönüştürme cesaretini gösterin.
31.05.2014 23.21
31.05.2014 23.21
Herkes sustuğunda konuşamıyorum. Hep bir ağızdan konuşurlarken zaten duyulmuyorum. Kelimelerimi ziyan ettim hep, biliyorum. Tanımlarım, önyargılarım, cümlelerim ve suskunluklarım... Hiçbiri anlamın ve anlamsızlığın mengenesinde sıkışmaya boyun eğmedi. Ben kelimelerimin asil ve vakur duruşuna inat, silindim gittim aranızdan. Sesim eğreti bir çığlık! Varlığım koca bir yanılsama...
29.05.2014 00.00
29.05.2014 00.00
Aynı hayal kırıklığına hapsedilmiş yaşam alanlarımız kıyasıya mücadele içinde. Boşluğu yaratan olay ya da kimselerin farklı oluşu değiştirmiyor bu aynılığı. Hep kendimizi bir bok sanıyoruz ondan oluyor. Her seferinde gücümüz yeter sanıyoruz. Gücümüz, takatimiz, nefesimiz tükendiğinde gece bizi aynı hayal kırıklığına hapsediyor...
29.05.2014 02.17
29.05.2014 02.17
Acının ve ağrının memleketinde geçecek mi bu bulanıklık diye soruyorsun. Geçmeyecek! Bulanık sularda yüzmeyi öğreneceksin. İçindeki sevdanın kanatlarını yüzgeç eyleyeceksin önce. Acının merkezine indiğinde okyanusun kalbi olacaksın belki de. Bütün insanlığın acılarını, umutlarını boğacaksın kendi dehlizinde. Acın geçmeyecek, hafızan zayıflayacak sadece...
25.05.2014 00.06
25.05.2014 00.06
Çok daha güzel günlerim de olmuştu elbet
Çok boktan sabahlarım da
Ama hiçbir sabah ve hiçbir güneş
Gecenin kaosunu vaat etmedi bana
Karmaşıklığım bulanıklığının, belirsizliğinin diplerinde
Dibe vurunca yüzeye çıkamaz her âşık
Kaosun çekiciliğinde Mecnun'unu unutan Leyla'yım
Ben sise gömüldükçe sen berraklaşıyorsun
Çok boktan günler, çok güzel sabahlar
Konu bu değil sevgilim
Gecelerin kaosu artık benim
Günün aydını uzaklardaki küçük prensin...
23.05.2014 01.31
Çok boktan sabahlarım da
Ama hiçbir sabah ve hiçbir güneş
Gecenin kaosunu vaat etmedi bana
Karmaşıklığım bulanıklığının, belirsizliğinin diplerinde
Dibe vurunca yüzeye çıkamaz her âşık
Kaosun çekiciliğinde Mecnun'unu unutan Leyla'yım
Ben sise gömüldükçe sen berraklaşıyorsun
Çok boktan günler, çok güzel sabahlar
Konu bu değil sevgilim
Gecelerin kaosu artık benim
Günün aydını uzaklardaki küçük prensin...
23.05.2014 01.31
Zoru başarmanın takdir edildiği bir toplumda ve çağda kolay olana bile tenezzül etmeyişimizin nedeni ne ki? Kibir mi, isyan mı, tevekkül mü? Benim nedenim bıkkınlık ve mide bulantısı. Değişen ve değişmeyen, olan ve yok olan, görünür ve belirsiz her şey midemi bulandırıyor artık. Tiksintimin içine kendime taktığım maskeleri de katsam kusamıyorum. Hastalıklı bir halde bütün "olmalı,aferin"lerinizi size iade ediyorum. Zoru başarın, beni bulaştırmayın.
23.05.2014 01.28
23.05.2014 01.28
Hayallere tutsak gerçeklere uzak
Virüs gibi yayılan yabancı bir ağrı
Sussam tehlikedeyim
Konuşsam tehlikeli
Uçurumun kenarında düşünmekteyim
Atlamak mı vazgeçmek mi?
Dipler güzel görünüyor buradan bakınca
Ya düşünce buralar cazip gelirse?
Kararsız bir boşlukta nefessizim
Son sözü her zaman uçurum söylemeli...
26.04.2014 16:21
Virüs gibi yayılan yabancı bir ağrı
Sussam tehlikedeyim
Konuşsam tehlikeli
Uçurumun kenarında düşünmekteyim
Atlamak mı vazgeçmek mi?
Dipler güzel görünüyor buradan bakınca
Ya düşünce buralar cazip gelirse?
Kararsız bir boşlukta nefessizim
Son sözü her zaman uçurum söylemeli...
26.04.2014 16:21
Bugüne bugünden öte anlam yüklememek gerek. Ben hangi güne anlam versem her şey anlamını yitiriyor. Gönlümün pusulası hep aynı yerde durduğundan belki... İstikametim değişmiyor ama önümdeki engeller sürekli artıyor. Bugün dün yarın fark etmiyor. Kayıp bir zamanın meçhul ağıtçısıyım. Bugün de acılarıma gözlerinin yeşilinden kattım...
25.04.2014 01.32
25.04.2014 01.32
İmkânsızlığın gölgesinde hayallerden uçurtmalar yapıyorum. Belki rengârenk bir uçurtma salınıyor şuan senin gökyüzünde. Umutlardan, acılardan, yıllardan ve yollardan damıtıp gönderdim kendi ellerimle. Bir uçurtma alt tarafı. Başını kaldır, gülümse! Bana değil, masum bir uçurtmaya bir selamı çok görme!
24.04.2014 15.38
24.04.2014 15.38
Bizi bu güzel havalar mahvetti şairin de dediği gibi. Romantik akımlarda sırıtan karamsarlık abidesi gibi hissediyorum kendimi. Bahar nezlesi beynimi eritiyor sanki. Kuramlar ve kurallar birbiriyle savaşıyor. Öğrendiklerim kalıcı olmuyor. Hissettiklerimse gün geçtikçe katlanıyor. Belirsizlik balonunun içine hapsedilmişim. Kimse farkıma varmıyor. Ben bile bilemezken ne düşünüp, ne hissedeceğimi güzel havalar bana nasıl iyi gelebilir ki...
24.04.2014 12.54
24.04.2014 12.54
Yüzün düşüyor gecenin gölgesine
Seni sayıklarken uyanıyorum
Geceler uyumak için değil
Affetmek ve aşka azmettirmek için
Yeni bir heyecanı göze alamıyorum
Kendi kurgularımda hep ben ölüyorum
Yazan oynayan benim
Ama yöneten hep sen
Dedim ya gece işte
Yeni bir aşkı göze alamıyorum
Sessizliğini affetmiyorum
24.04.2014 03.26
Seni sayıklarken uyanıyorum
Geceler uyumak için değil
Affetmek ve aşka azmettirmek için
Yeni bir heyecanı göze alamıyorum
Kendi kurgularımda hep ben ölüyorum
Yazan oynayan benim
Ama yöneten hep sen
Dedim ya gece işte
Yeni bir aşkı göze alamıyorum
Sessizliğini affetmiyorum
24.04.2014 03.26
Çocukların sadece oyun oynamak ve mutlu olmaktan mesul tutulacağı yarınlara ihtiyacımız var. Tecavüze uğrayan, işkence edilen, öldürülen çocukların olduğu bir ülkede yaşamaktan utanırken yaşasın 23 Nisan diyemiyorum, dilim varmıyor. Ama günün anlamı açısından şunu söylemek istiyorum. Çocuklar bu dünyada temiz kalan her şeyin sembolü, tek bir gün değil hayatınız boyunca sevin, koruyun onları. Mücadeleniz onlar için oldukça yaşasın 23 Nisan diyebilirsiniz.
23.04.2014 13.06
23.04.2014 13.06
Seni bir şiire ya da bir şaire benzetemem. Özelliğini yitirip mısralarımda kaybolmandan korkarım. Yazdığım her cümlenin satırbaşındaki boşluk olabilirsin ancak. Sessiz ve sözsüz bir başlangıç. Sözlerim seni anlatmasa da bilirsin, ben senin karşında hep suskunum. Boşluklar ve tamamlanmamış cümleler gözlerinin ruhumdaki yansıması. Bakışların anlamını yitirdiğinden beri ruhum grinin en soluk tonunda. Sessizliğin ve suskunluğum hangi renk acaba?
23.04.2014 01.30
23.04.2014 01.30
Hasta bir bilincin mikroplu düşünceleriyim. Bazen vahşet bazen hayret nidaları. İnsanlardan kaçmıyorum eskisi gibi. Onlar beni görünce yollarını değiştiriyorlar. Ya da telefonda konuşuyormuş da görmemiş gibi davranıyorlar. Katlanamıyorlar bana, kelimelerime, gerçeklerime. Oysa kendilerini anlatıyorum onlara. Ayna tutuyorum her birinin çürümeye yüz tutmuş kayıp benliğine. Sözcüklerimin zehrini bal eyleyenler vardı bir zamanlar. Artık ballar da sahte!
21.04.2014 23.27
21.04.2014 23.27
Bugün bunu yapmam gerek. Aman ha yarın şunu da yapmam lazım. Gereklilikler hayatımızı işgal etmiş durumda. Olması gerekenlerin istilasına uğramışken nasıl istediğimiz hayatı inşa edebiliriz ki? Hiçbir şey yapmayın serseri mayın gibi yaşayın demiyorum elbet. Ama gerekliliklerin içinde özgür bir alan yaratın kendinize. Bir saat, bir gün, bir hafta. Kendinizi dinleyin, ruhunuzu dinlendirin ve kendinizi sevin. Nasıl da yaşıyorum deyin. Ölümlü olmanın hakkını verin...
21.04.2014 02.33
21.04.2014 02.33
Kitaplar okumak için, insanlar sevmek ve sevilmek için öyle mi? Nerden çıkarıyorsunuz tüm bu saçmalıkları? Kalıba sokup kendinizce düzelttiğiniz hayatlarımız yetmedi mi? Anlamlı kalan birkaç şeyi de sıkıştırmayın önyargılarınızla. Rahat bırakın artık bizi. Kaybolduğumuz hiçlikte mutluyuz biz. Siz de deneyin biraz. Kitapları koklayıp insanları okumayı. Aynı ormanda kaybolan çocukların elele tutuşması gibi masum kalmayı...
20.04.2014 14.39
20.04.2014 14.39
Gecenin aşırılığı öfkemde yüze çıkıyor. Her gece küfürlerden oluşan tapınaklara zincirliyorum seni. Unutamayışın kekremsi acısını bedenimden uzakta tutmak için, senin hatırana işkence ediyorum. Aşağılık, pis bir insana dönüştürüyorum seni ve sana benzeyen her şeyi. Gece sevgimle ve nefretimle beni devleştiriyor, sen ölüyorsun içimde. Sabah olunca yine seveceğim seni nasılsa, bırak kusayım nefretimi. Beni bağışla!
20.04.2014 01.21
20.04.2014 01.21
Acılarımızın yüzölçümü gittikçe genişliyor. Kendi özgül ağırlığımızın milyon katı kadar çığlıklar atıyoruz sessizce. İlk aşk, ilk yanılgı, ilk dost kazığı, ilk hayal kırıklığı. Ne dersen de. Hepsini affediyorsun belki ama unutmuyorsun. İçinde pusuya yatıyor acılar sinsice. Şuan etrafını kaplayan, seni boğan acı bu yüzden. Aldığın ilk yaranın gölgesi sonuncusu. Her seferinde çoğalıyor öfken ve haykırışın. Öncekileri affetsen de nafile...
20.04.2014 22.37
20.04.2014 22.37
Çocukluğum benim memleketimdir. Ne zaman kedi seven bir çocuk görsem güzel günlere uçar düşüncelerim. Bakkal amcadan aldığımız, kasada beslediğimiz kedi yavruları gelir aklıma mesela. Bahçelerden aşırdığımız mandalinaların hatırından olsa gerek mandalina kokusu içimi sevince boğar. Çocukluğumun kokusunu getirir bana. Denizin tatlı meltemi... Ahh en çok denizi özledim. Köpük saçan vapurları. Ah benim deniz kokan çocukluğum, tapınağım, sığınağım ve umudum...
19.04.2014 01.48
19.04.2014 01.48
Bildiklerim hissettiklerimi anlatmaya yetmiyor. Hangi cümleyi kurarsam kurayım, kelimelerim bana ait değil. Bütün sözcükler seninle ittifak halinde ve bütün saçmalıklar benimle. Anlamsız bir çırpınış değil artık varlığım. Bıraktıklarınla birlikte anlamlı bir yalnızlıktayım. Hiçbir zaman mutlu olma derdinde değildik, biliyorsun. Umudun prangası yeter sana da bana da. “Benim hala umudum var" çalıyor radyoda. Dinledikçe daha bir anlam kazanıyor yokluğun...
18.04.2014 18.03
18.04.2014 18.03
Güven artığı bir bulanıklık
Evrimini tamamlamamış dostluklar
Birilerine güvenme ihtiyacı mı?
Hayır, değil tabi ki
Biz güven hakkımızı dibine kadar kullandık
Kendimize inanmakta ısrarcıyız
Biz ki yalnız kalmayalım diye
Bulanık bir gölde yüzüyoruz
Eskiyen ruhlarımıza
Yeni bedenler arıyoruz
Başkasının mutsuzluğuyla
Bahtiyar oluyoruz
Sadece aşağılık düşlerde
Kendimizi yüceltiyoruz...
18.04.2014 20.59
Evrimini tamamlamamış dostluklar
Birilerine güvenme ihtiyacı mı?
Hayır, değil tabi ki
Biz güven hakkımızı dibine kadar kullandık
Kendimize inanmakta ısrarcıyız
Biz ki yalnız kalmayalım diye
Bulanık bir gölde yüzüyoruz
Eskiyen ruhlarımıza
Yeni bedenler arıyoruz
Başkasının mutsuzluğuyla
Bahtiyar oluyoruz
Sadece aşağılık düşlerde
Kendimizi yüceltiyoruz...
18.04.2014 20.59
Bazen sadece özlemek yetmiyor. Seni yerin dibine sokar gibi, acının dehlizine kilitleyenden hesap sormak istiyorsun. Hiçbir şey yetmezken sorular da tükeniyor haliyle. Sorsan ne olacak? Sevmedim diyecek belki. Ya da daha beteri. Hiç özlemedim diyecek mesela. Kendini kandırmaktan başka bir şey yapmıyorsun dostum. O kim bilir kaçıncı uykusunda. Sen ise paranoyanın eşiğindesin. Yat, uyu! Soruna cevap: Ne özledi ne de sevdi...
Olmayınca olmuyor uyu da büyüsün düşlerin...
18.04.2014 01.34
Olmayınca olmuyor uyu da büyüsün düşlerin...
18.04.2014 01.34
Suyun berraklığında bulmuştum seni
Akışın sarhoşluğu, sesindi
Hep denedik
Her defasında yenildik
Pes etmedim ben
Sen de dökme yüzünü
O gözler daha ne turuncu sabahlar görecek
Şehirlerin ve renklerin ihanetine kanma!
Ellerim ve hayallerim sana ait hala...
Olacak, artık olacak
Ümit etmek; gözlerinin yeşilinden
Ürkekliğinden yapılmış
Zümrüt işlemeli bir hatıra...
09.04.2014 16.09
Akışın sarhoşluğu, sesindi
Hep denedik
Her defasında yenildik
Pes etmedim ben
Sen de dökme yüzünü
O gözler daha ne turuncu sabahlar görecek
Şehirlerin ve renklerin ihanetine kanma!
Ellerim ve hayallerim sana ait hala...
Olacak, artık olacak
Ümit etmek; gözlerinin yeşilinden
Ürkekliğinden yapılmış
Zümrüt işlemeli bir hatıra...
09.04.2014 16.09
Ellerimi boşluğuna uzatıyorum. Benliğim korkuyla sarsılıyor. Bütün boşlukları doldurduğun zamanları özlüyorum. Senden arta kalanlar ruhumda koca bir girdap oluşturuyor. O girdapta sürüklenip hiçliğime dalıyorum. Hiç var olmamış olmakla acının varoluşunu kanıtlamanın arasındaki çizgideyim. Çizgiyi geçebilsem unutmaya çeyrek kalacak. Her yere anılardan mayınlar döşemişsin. Söyle nasıl geçeyim? Bir adım ötende, cehennemdeyim...
08.04.2014 23.00
08.04.2014 23.00
Bizim en büyük çaresizliğimiz bile mutluluğa gebeyken umudu nasıl kaybederiz? Her şeyi olanların mutsuzluğu bizi bağlamaz. Hiçbir şeyi olmayanlar olarak hüznümüzü mutlulukta boğanlarız biz. Bir dostun gülümseyişi yıkar bütün kederleri. Boğazımıza kadar boka batmamızın önemi yok! Uzanacak ellerden emin olalım yeter ki. Bir gün çok mutlu olucaz değil! Biz her koşulda mutlu olabiliriz cümlesi. Siyahın parlak güzelliği de güldürebilir bizi.
08.04.2014 17.49
08.04.2014 17.49
Aynı frekanstaydık evet. Ama aynı frekansta aynı şehirde aynı anda nasıl farklı türküler tutturabilirdik? Emek verdiğimiz her şey bize nankörlük olarak dönerken aramızdaki bağı söküp attık. Oysa emindik dostluğumuzdan, sonsuzluğumuzdan ve umudumuzdan. Şimdi söylediğin şarkıları duyuyorum da uzaktan. İçim acıyor. Aynı ses, aynı nefes. Sonsuzluğun hiçliğime saplanmış bir acı. Yok oluyorum. Susturun şu şarkıları!
08.04.2014 01.30
08.04.2014 01.30
Kendimi bildim bileli sıradan bir insan olmaktan korktum. Bunun için türlü çılgınlıklar yaptım kendi çapımda. Büyük büyük hayaller kurdum. Ama şimdi bakıyorum da korkumun başkentindeyim. Beni özel kılanlar toz olmuş. Sahi sadece balkonda sigara içip geçmişte kalanların saçma güzelliğine ağıtlar yakmak için yaşıyorum. Artık hayal kurmuyorum. Sadece hayatı ve kendimi kabullenmeye çalışıyorum.
08.04.2014 01.41
08.04.2014 01.41
Şimdi sana iyi geceler dilemek vardı. “Canım" derdin. “Uyuma konuşalım. “Öyle işte. Böyle şeyler de "öyle işte" diye biter zaten hep. Dedikoducu teyzeler gibi söyleniyorum kendi kendime. Nasıl bu hale geldik diyorum mesela. Anılara sığınıp avunacak kıvama ne ara geldik? Büyük kopuşlar hayatta her şeyin mümkün olabileceğini hatırlatıyor. Ama bu her şeyin içinde sen yoksun ya, artık umut da yok!
07.04.2014 23.03
07.04.2014 23.03
Uzakta kalmış bir düşün ağrısı var içimde
Birlikte kurulan hayaller buruk kalmış
Öksüzlüğün matemi gibi bir iç çekiş
Ben hep sana mektuplar yazıyorum
Özenerek büyüttüğüm her şeyi mahvettiğim gibi
Sonra o mektupları
Sigaramın ucundaki korla yakıyorum
Okunmayan mektuplar;
Matemimi büyütüyor
Kara bir çağdan geçiyoruz
Işığın nerde?
Peki ya ellerin?
Hayal kurmanın büyüsü yok artık bende...
05.04.2014 23.38
Birlikte kurulan hayaller buruk kalmış
Öksüzlüğün matemi gibi bir iç çekiş
Ben hep sana mektuplar yazıyorum
Özenerek büyüttüğüm her şeyi mahvettiğim gibi
Sonra o mektupları
Sigaramın ucundaki korla yakıyorum
Okunmayan mektuplar;
Matemimi büyütüyor
Kara bir çağdan geçiyoruz
Işığın nerde?
Peki ya ellerin?
Hayal kurmanın büyüsü yok artık bende...
05.04.2014 23.38
Samimiyetin insanları terk etmesiyle başladı her şey. Oynadığımız bahçelere koca koca binalar diktiler. Çocuk olmanın heyecanı kalmayınca mecburen büyüdük. Çaldığım mandalinaların tadını hiçbir şeyde bulamıyorum şimdilerde. Çamura bulanmış çocuklar da yok artık. Hep daha fazlasına güdülenmiş çocuk görünümünde robotlar sanki. Yazık be! Bir daha çocuk olamayacaklarına mı yansam, samimiyetsizlik çukurunda erkenden büyüdüklerine mi?
05.04.2014 02.49
05.04.2014 02.49
Amacın araca dönüşmesi kimsenin suçu değil! Gerçekleştiremediğimiz hedefler, bizi bahane üretmeye zorluyor hepsi bu. Egomuz zedelenmesin diye gerçeklerin üstüne hayallerden oluşan bir muşamba çekiyoruz hemen. Ama o muşamba da toz içinde. Velhasıl "bizden bir cacık olmaz" söylemlerimize tezat, sonsuz bir bencilliğin içindeyiz.
04.04.2014 13.51
04.04.2014 13.51
Dünyanın çıkan çivisini senin kalbine saplamak istiyorum, hep bu saatlerde. Bütün hukuk devleti saçmalıkları bu kadar hırsızmış, beriki bu kadar dinsizmiş tatavaları anlamsızlaşıyor. Kendi küçük dünyamda bir mum ışığının gölgesi bile ihtimal değilken, dünyayı kurtaracağıma inanmışım ya. Yuh bana! Sen varken mümkün görünmüştü oysa. Bütün yalanlar anlamlı artık. Bütün cümlelerim küfürlü. Yalnızca sana...
04.04.2014 01.23
04.04.2014 01.23
Bir boşluktan diğerine savruluyorum gün geçtikçe. Doldurulamaz bir kayıp oluyor hayatım. Gidenler de kalanlar da halinden memnun. Peki, benim derdim ne? Mazoşist miyim? Bu soruların cevabını bilmiyorum. Hala niye bu kadar acı çektiğimi de bilmiyorum. Aşk zaten bir bilinmezlik hali. Canını da çıkarsa ondan kralı yok! Her âşık bir ergen ruhu barındırıyor içinde. He yav he o da sevdi. Tabi öyle olsun istemedi. Avut içindeki ergeni! Nasıl olsa aşkın da acının da yaşı yok!
03.04.2014 21.19
03.04.2014 21.19
Ertelenmiş bir küfür gibi aklımdasın
Olmadık zamanlarda gölgen düşer yanıma
Koparıp attığım parçalarım yanında mı?
Dağıttığın yalnızlığım tekrar bedenimde
Gece kadar sinsi ve umursamaz...
Senin yalnızlığın bile kalabalık
Hiç aklına gelmiyorum değil mi?
Sormam hataydı, evet...
Cevabı belli sorulardan usandım
Paramparça olmuş bir zaman
Eksik kalmış bir yazar
Oynadığın oyunun kaybedeni belli
Kazananın elindeyse ruh parçacıkları...
03.04.2014 01.46
Olmadık zamanlarda gölgen düşer yanıma
Koparıp attığım parçalarım yanında mı?
Dağıttığın yalnızlığım tekrar bedenimde
Gece kadar sinsi ve umursamaz...
Senin yalnızlığın bile kalabalık
Hiç aklına gelmiyorum değil mi?
Sormam hataydı, evet...
Cevabı belli sorulardan usandım
Paramparça olmuş bir zaman
Eksik kalmış bir yazar
Oynadığın oyunun kaybedeni belli
Kazananın elindeyse ruh parçacıkları...
03.04.2014 01.46
Saplandığım lanet bir umut hayatım
Çaresizliğimi kabul etsem çıkmazdayım
Uyumuyorum, uymuyorum
Sığmıyorum geceye ve sese
Sıkıldığım oyunlar oynanıyor
Beni de alsalardı oyunlarına
Bir sahneye çevirseydik hayatı
Dekorları topladılar,
Perdeyi kapattılar
Beni görmediler, gittiler...
Sahnede şaşkın, beceriksiz kalakaldım
Tek bir replik bilmezken
Nasıl tirat atarım?
Alkışlar bana ve sana
Ölmeye yüz tutmuş uykusuzlara...
İyi geceler uykusuzlar oyuna devam
02.04.2014 03.12
Çaresizliğimi kabul etsem çıkmazdayım
Uyumuyorum, uymuyorum
Sığmıyorum geceye ve sese
Sıkıldığım oyunlar oynanıyor
Beni de alsalardı oyunlarına
Bir sahneye çevirseydik hayatı
Dekorları topladılar,
Perdeyi kapattılar
Beni görmediler, gittiler...
Sahnede şaşkın, beceriksiz kalakaldım
Tek bir replik bilmezken
Nasıl tirat atarım?
Alkışlar bana ve sana
Ölmeye yüz tutmuş uykusuzlara...
İyi geceler uykusuzlar oyuna devam
02.04.2014 03.12
Her sabah yeni bir skandala imza atıyorum. Yaşamanın hayret verici rengi siyahlığımda boğuluyor. Her renge bürünüp beyaz bir yol serebilirdin ayaklarıma. Karıştığımız sokaklar skandal diye nitelendirilmezdi belki ama sevinç kokardı, umudun turuncu rengi sinerdi kaldırımlara. Ben her sabah sensiz, renksiz, kimsesiz uyanırken; yaşamam hala bir skandal değil mi?
02.04.2014 23.43
02.04.2014 23.43
Bir bakış, bir ifade ömre bedeldi belki de
Beynimdeki uğultu gözlerimde çığlık
Kalbimin sağırlığı; senin histerikliğin
Sözlerim uçuyor yazılarım topal
Eksik bir aşkın kör karanlığı
Bütün duyulardan çalmışız
Senle ben hep yarım kalmışız
Tamamla beni!
Dokunmadan, konuşmadan, görmeden, duymadan
Bir bakış, bir ifade yetecek artacak inan...
02.04.2014 02.30
Beynimdeki uğultu gözlerimde çığlık
Kalbimin sağırlığı; senin histerikliğin
Sözlerim uçuyor yazılarım topal
Eksik bir aşkın kör karanlığı
Bütün duyulardan çalmışız
Senle ben hep yarım kalmışız
Tamamla beni!
Dokunmadan, konuşmadan, görmeden, duymadan
Bir bakış, bir ifade yetecek artacak inan...
02.04.2014 02.30
İnsanların farklı olduğunu fark etmek bir erdem değil! Fark yokmuş gibi sevmek güzeldir bazen. Hatta sırf bu yüzden fazla sevmek. Otizmli bir öğrencim aradan bir yıl geçmesine rağmen okula ziyarete gittiğimde kendi öğretmeni dururken benden izin istemişti. Nasıl mutlu olmuştum anlatamam. Beni hala unutmaması bir yana, özlediğini söylemesi bir yana. Onlar farklı değil hepimizden üstünler. Hırs, nefret yok; sadece sevgi. Otizm farkındalık değil sevmenin güzelliği günü bugün.
02.04.2014 13.17
02.04.2014 13.17
Üşengeçlik hayatımın kontrolünü ele geçiriyor. Nefes almaya da üşensem hiçbir sorun kalmayacak aslında. Ne başka bir ülkede yaşama hayalim, ne de güzel günler göreceğimize dair inancım var. Yazmayı düşündüğüm şeyler dağılıyor hevesim kaçıyor. Kalemim kâğıdım bana yeter derdim bir zamanlar. Ama onlar da patlayıcı madde artık. Kalemimden akan kelimeler, içinde bulunduğumuz kan gölünde boğuluyor. Yazmaya bile takatim yoksa ölebilirim.
01.04.2014 14.07
01.04.2014 14.07
12 Aralık 2016 Pazartesi
İyi değilim son zamanlarda
Bu seferki farklı
İyileşme inancı da yok artık
Eviriyorum çeviriyorum
Yine de bir kalıba oturtamıyorum
Düşüncelerim, duygularım, hayallerim
Hepsi ayrı telden çalıyor
Kendi kabıma sığamazken
Başka kalıplara meylettiğimden belki
Yalnızlığın farklı bir boyutunda
Kimsesizliğin sağır uykusunda
Zil zurnalıkla çakırkeyiflik arası
Nerden baksan Araf
Nerden baksan sonsuz
Nerden baksan saçma
28.03.2014 12.50
Bu seferki farklı
İyileşme inancı da yok artık
Eviriyorum çeviriyorum
Yine de bir kalıba oturtamıyorum
Düşüncelerim, duygularım, hayallerim
Hepsi ayrı telden çalıyor
Kendi kabıma sığamazken
Başka kalıplara meylettiğimden belki
Yalnızlığın farklı bir boyutunda
Kimsesizliğin sağır uykusunda
Zil zurnalıkla çakırkeyiflik arası
Nerden baksan Araf
Nerden baksan sonsuz
Nerden baksan saçma
28.03.2014 12.50
Duygularımın değişmesi iyi bir şey mi çözemiyorum. Gözümün önünde cayır cayır yansa üstüne bir bardak su dökmem dediğim insanlar vardı bir zamanlar. Nefretin tutku boyutu adeta. Şimdilerde hayatımı onulmaz şekilde yaralayanlara, beni çıkmaza sürükleyenlere karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Kendim dâhil kimse umurumda değil. Nefretime layık olanlar şanslıymış meğer. Bu hissizlik beni boğuyor artık. Nefreti de tasarruflu kullanmak lazımmış.
28.03.2014 01.45
28.03.2014 01.45
Acının sek hali uyuşturuyor bedenimi
Sarsılarak ağlayışım sarhoşluğun bedeli
Uzak bir ülkede
Ağlayan bütün çocukların feryadı içimde
Benim ülkemde ağlayacak kadar büyümez çocuklar
Bütün ahlar vahlar bende
Yeni bir ülke doğurmak ümidi
Gülen çocuklar gibi uzak bir ihtimal oluyor
Çocukların gözyaşları içime akıyor
Ben yine acımdan uzağa gidemezken
Unutmak tam bir hayal oluyor
28.03.2014 21.48
Sarsılarak ağlayışım sarhoşluğun bedeli
Uzak bir ülkede
Ağlayan bütün çocukların feryadı içimde
Benim ülkemde ağlayacak kadar büyümez çocuklar
Bütün ahlar vahlar bende
Yeni bir ülke doğurmak ümidi
Gülen çocuklar gibi uzak bir ihtimal oluyor
Çocukların gözyaşları içime akıyor
Ben yine acımdan uzağa gidemezken
Unutmak tam bir hayal oluyor
28.03.2014 21.48
Anlatamadıklarım boğazımda koca bir düğüm oluyor. İlmek ilmek çözülüyorum. Kendime rağmen yaşıyorum ya hiçbir şey öldüremez beni. Ölüm soğuk bir sabahı değil turuncu bir günü çağrıştırıyor artık. Ölmek için yaşıyoruz, eyvallah... Peki, yaşamak için ne yapıyoruz? Kendi adıma diyebilirim ki hiçbir şey. Okunacak kitaplar, dinlenecek şarkılar beni bekliyor, ben ise ölmeyi bekliyorum. Dağıldığım yerde; uzak bir geçmişte...
27.03.2014 00.42
27.03.2014 00.42
Çocuğunun üstüne titreyen bir anne edasıyla eziliyor içim
Elim kolum bağlanmış
Şimdi diyorum arar
İyiyim, merak etme der
Bencillik benimkisi onu da biliyorum
Ama ne olur
Aramasan da sormasan da
Hatta sonsuz bir kopuşsa da bu
Ne olur diyorum bak
Kendine dikkat et!
Benim için değil elbet
Acılarımızı dağlamamak için
Mutlu bir yarına inanmak için
Bensiz de çok iyi olduğunu göstermek için
Sadece sen olduğun için
Kendini ihmal etme...
26.03.2014 21.04
Elim kolum bağlanmış
Şimdi diyorum arar
İyiyim, merak etme der
Bencillik benimkisi onu da biliyorum
Ama ne olur
Aramasan da sormasan da
Hatta sonsuz bir kopuşsa da bu
Ne olur diyorum bak
Kendine dikkat et!
Benim için değil elbet
Acılarımızı dağlamamak için
Mutlu bir yarına inanmak için
Bensiz de çok iyi olduğunu göstermek için
Sadece sen olduğun için
Kendini ihmal etme...
26.03.2014 21.04
Gecenin deli düşünceleri kafama esiyor, üşütüyorum sanki. Beynime vurulan zinciri hatırlatıyorlar... Zincirlerimden kurtulmak istedikçe içimdeki zindana daha bir yerleşiyorum. Aydınlıklar uzaklarda bir hayal oluyor. Sonra hayallerin sahteliğini hatırlıyorum; yine kendimdeyim , kaçmak istedikçe küçülüyor bu cehennem.
Cennetinde serinlemek umuduyla arafta kalıyorum. Cehenneme razı oluşum bu yüzden. Senin yaktığın yollar küle dönüştükçe savruluyorum kendi toz bulutumda. Haritasız, pusulasız, yersiz yönsüz kalıyorum gecenin ortasında; bir tufan oluyor yalnızlığım. Boyutsuz bir yalnızlık bu ölüme değer biçen, eroinin ben hali, sanki aklın boşlukta işkencesi. Beynimin kıvrımlarında hislerimi öldürmek isterken sana yakalanıyorum her seferinde.
Eroinin ben hali; bütün vücudumda devrim. Unutmak ağrılı sancılı ve sanrılı olacak ama artık altın vuruşu yapma zamanı. Damarlarımdaki zehir senden vurucu olabilir mi?
#ŞizofrenRuh & #persephone
26.03.2014 01.51
Cennetinde serinlemek umuduyla arafta kalıyorum. Cehenneme razı oluşum bu yüzden. Senin yaktığın yollar küle dönüştükçe savruluyorum kendi toz bulutumda. Haritasız, pusulasız, yersiz yönsüz kalıyorum gecenin ortasında; bir tufan oluyor yalnızlığım. Boyutsuz bir yalnızlık bu ölüme değer biçen, eroinin ben hali, sanki aklın boşlukta işkencesi. Beynimin kıvrımlarında hislerimi öldürmek isterken sana yakalanıyorum her seferinde.
Eroinin ben hali; bütün vücudumda devrim. Unutmak ağrılı sancılı ve sanrılı olacak ama artık altın vuruşu yapma zamanı. Damarlarımdaki zehir senden vurucu olabilir mi?
#ŞizofrenRuh & #persephone
26.03.2014 01.51
Kaldır başını!
Yerlerden topla bakışlarını!
Güzel bir türkü tuttur mesela
Sesinin tonu değil mesele
Türkülerin güzel olsun
Sesini duyan olur elbet
Neşet olur Mahsuni olur Veysel olur
Ana fikri anla artık!
Bir türkün olsun be kardeşim...
Kim niye söylemiş boş ver
Yüzüne tükürmek istediklerine inat
Söylediğin, dinlediğin türküler
Senin sırdaşın, yoldaşın...
26.03.2014 18.31
Yerlerden topla bakışlarını!
Güzel bir türkü tuttur mesela
Sesinin tonu değil mesele
Türkülerin güzel olsun
Sesini duyan olur elbet
Neşet olur Mahsuni olur Veysel olur
Ana fikri anla artık!
Bir türkün olsun be kardeşim...
Kim niye söylemiş boş ver
Yüzüne tükürmek istediklerine inat
Söylediğin, dinlediğin türküler
Senin sırdaşın, yoldaşın...
26.03.2014 18.31
Çarpıp çıktığım kapılar paslandı
Yürüdüğüm yollar artık çok uzak
Ölümden öte köy yok, tamam kabul
Yaşamdan öncesi puslu hayaller
Peki ya şimdi?
Anın büyüsü ne olacak?
Cadı kazanlarına atalım şimdileri
Çünkü ben tam da şimdi
Geçtiğim yolları, geride bıraktığım umutları
En çok da senle konuşmayı özledim
25.03.2014 03.50
Yürüdüğüm yollar artık çok uzak
Ölümden öte köy yok, tamam kabul
Yaşamdan öncesi puslu hayaller
Peki ya şimdi?
Anın büyüsü ne olacak?
Cadı kazanlarına atalım şimdileri
Çünkü ben tam da şimdi
Geçtiğim yolları, geride bıraktığım umutları
En çok da senle konuşmayı özledim
25.03.2014 03.50
Gece gece koca bir dilim çikolatalı pasta yiyen kadından korkun! Yok, canım niye kıskanayım ben sana güveniyorum diyen kadına dikkat edin! Lan oğlum şaka şaka. Sevin sadece kadınları. Üzmeyin işte. Hıyarlığın lüzumu yok! Sonra gizli gizli faceden takip edip acaba bana mı yazdı lan paranoyasında çürürsünüz. Sana yazmadı hödükcüm seni yazdı, okudu, rafa kaldırdı. Ağlatmasaydın cankoç nolcaktı???
25.03.2014 00.55
25.03.2014 00.55
Yakınımızda diye tabir ettiklerimizi tanımlara sığdıramazken uzaklara nasıl anlam yükleyebiliriz? Fiziksel yakınlık veya uzaklık yanıltmıyor mu bizi? Aklımızın labirentleri hileyle kalbimize sürüklüyor her seferinde ayaklarımızı. Kalbimizde uzaklar... Her kalp atışında sızlatan, hatırlatan, yaralayan bir şey nasıl uzak olabilir? Yeni cümlelere ve uzaklara ihtiyacım var...
24.03.2014 02.43
24.03.2014 02.43
Yıllar saçlarıma değil içime işliyor beyazını. Beyazladıkça; daha koyu bir karanlığa gömülüyorum.
Herkesin gözleri kendi ışığından kör olmuş. Görünmüyorum...
Kendi içlerindeki sesi bastırmak için; sonsuz ve yüksek tempoda bir müzik tutturmuşlar. Duyulmuyorum...
Kalabalıklar içinde eziliyorum; yine de hissedilmiyorum...
Etkisiz eleman olmak böyle bir şey! Zıtlıkların içinde, insanların arasında kendime bir yer edineyim diyorum. Âmâ nafile...
Özgül ağırlığım; biriktirdiğim seslerin, kokuların, insanların oluşturduğu çığın altında kalıyor. Ve o yıllar beni küçültüyor; un ufak ediyor...
23.03.2014 23.31
Herkesin gözleri kendi ışığından kör olmuş. Görünmüyorum...
Kendi içlerindeki sesi bastırmak için; sonsuz ve yüksek tempoda bir müzik tutturmuşlar. Duyulmuyorum...
Kalabalıklar içinde eziliyorum; yine de hissedilmiyorum...
Etkisiz eleman olmak böyle bir şey! Zıtlıkların içinde, insanların arasında kendime bir yer edineyim diyorum. Âmâ nafile...
Özgül ağırlığım; biriktirdiğim seslerin, kokuların, insanların oluşturduğu çığın altında kalıyor. Ve o yıllar beni küçültüyor; un ufak ediyor...
23.03.2014 23.31
Sol kaburgamın içinde bir canavar besliyorum. Ne idüğü belirsiz kimlikler büyütüyorum kendime. Son zamanlarda daha bir katlanmaz oldum sanki. En ufak bir sese, bir bakışa, yollara; ne bileyim… Evet, hepsinin özeti: ”Ne bileyim?”. Hiçbir şey bilmiyorum artık. Bugün onayladığımı yarın inkâr edebilirim. Değişik bir ruh hali kişiliğimi bölüyor. Amaçsız yaşadığım bu hayat vasıfsız bir araç haline getiriyor sanki beni.
İkiyüzlüyüm. Ne ikisi? Belki beş belki on. Sabah hiç tanımadığım bir insanın ölümüne üzülürken; akşam herkesi öldürecek bir nefrete bürünebiliyorum. Düşümde yaptığım katliamlar çeşit çeşit. Ne yaşarsa yaşasın çelik gibi bir iradeyle hayatı göğüsleyen insanlara özeniyorum. Oysa ben… Ben öyle miyim? Sokakta gördüğüm bir çocuk bile beni onlarca yıl ötedeki bir kâbusun içine çekebiliyor. Hep böyle pesimist bir tavır da takınmıyorum elbet hayata karşı. Ama gerçek bir merak konusu “yaşamak olgusu”. Ölüm korkusu falan da değil! Nasıl anlatsam? Bu yazıyı yazarken bile düşüncelerim o kadar uçuk noktalara savruluyor ki kelimelerim tuz buz oluyor.
Neden diyorum bazen neden yaşamak… Aklıma hatırı sayılır sebepler geliyor. Bir saat, bir gün, belki bir hafta erteliyorum karanlığı; kovuyorum içimdeki şeytanı. Ama nereye kadar? Canımla beslediğim karanlığın canavarı bir gün ele geçirirse tüm benliğimi? Size de olmuyor mu aynısı?
Düşman arayan gözlerle bakmayın etrafınıza! En büyük düşmanınız aynadan göz kırpıyor işte! Derinlerde görünüyor; ”Seni bir tek ben bitirebilirim” bakışıyla. İçinizi titreten korku filmleri, yüzünüzü aydınlatan insanlar… Aah ah nafile… Oyalayamazsınız mutsuzsanız karanlığınızı.
Nilgün Marmara tespitini yapmış dipsiz kuyularımızın : “Hepiniz kendi mezarısınız kendinizin…” Evet, öyleyiz. Hiç kimseyle konuşmak istemeyişimiz bu yüzden. Ne zaman ölürüm acaba?” çaresizliği. Bıraktığıma değecek mi; pes etmek için erken mi?” tereddüdü.
Hayatı oburca yaşamak için bütün bir ömrün enerjisini yemiş; bitirmişim. Artık bundan sonrası bir uçurtmanın elimizden kaçışı, dönmeyen bir sevgilinin beklenişi, olmayan bir hayatın yaşanışı…
23.03.2014 00.30
İkiyüzlüyüm. Ne ikisi? Belki beş belki on. Sabah hiç tanımadığım bir insanın ölümüne üzülürken; akşam herkesi öldürecek bir nefrete bürünebiliyorum. Düşümde yaptığım katliamlar çeşit çeşit. Ne yaşarsa yaşasın çelik gibi bir iradeyle hayatı göğüsleyen insanlara özeniyorum. Oysa ben… Ben öyle miyim? Sokakta gördüğüm bir çocuk bile beni onlarca yıl ötedeki bir kâbusun içine çekebiliyor. Hep böyle pesimist bir tavır da takınmıyorum elbet hayata karşı. Ama gerçek bir merak konusu “yaşamak olgusu”. Ölüm korkusu falan da değil! Nasıl anlatsam? Bu yazıyı yazarken bile düşüncelerim o kadar uçuk noktalara savruluyor ki kelimelerim tuz buz oluyor.
Neden diyorum bazen neden yaşamak… Aklıma hatırı sayılır sebepler geliyor. Bir saat, bir gün, belki bir hafta erteliyorum karanlığı; kovuyorum içimdeki şeytanı. Ama nereye kadar? Canımla beslediğim karanlığın canavarı bir gün ele geçirirse tüm benliğimi? Size de olmuyor mu aynısı?
Düşman arayan gözlerle bakmayın etrafınıza! En büyük düşmanınız aynadan göz kırpıyor işte! Derinlerde görünüyor; ”Seni bir tek ben bitirebilirim” bakışıyla. İçinizi titreten korku filmleri, yüzünüzü aydınlatan insanlar… Aah ah nafile… Oyalayamazsınız mutsuzsanız karanlığınızı.
Nilgün Marmara tespitini yapmış dipsiz kuyularımızın : “Hepiniz kendi mezarısınız kendinizin…” Evet, öyleyiz. Hiç kimseyle konuşmak istemeyişimiz bu yüzden. Ne zaman ölürüm acaba?” çaresizliği. Bıraktığıma değecek mi; pes etmek için erken mi?” tereddüdü.
Hayatı oburca yaşamak için bütün bir ömrün enerjisini yemiş; bitirmişim. Artık bundan sonrası bir uçurtmanın elimizden kaçışı, dönmeyen bir sevgilinin beklenişi, olmayan bir hayatın yaşanışı…
23.03.2014 00.30
Çarpıp çıktığım kapılar paslandı
Yürüdüğüm yollar artık çok uzak
Ölümden öte köy yok, tamam kabul
Yaşamdan öncesi puslu hayaller
Peki ya şimdi?
Anın büyüsü ne olacak?
Cadı kazanlarına atalım şimdileri
Çünkü ben tam da şimdi
Geçtiğim yolları, geride bıraktığım umutları
En çok da senle konuşmayı özledim
23.03.2014 02.50
Yürüdüğüm yollar artık çok uzak
Ölümden öte köy yok, tamam kabul
Yaşamdan öncesi puslu hayaller
Peki ya şimdi?
Anın büyüsü ne olacak?
Cadı kazanlarına atalım şimdileri
Çünkü ben tam da şimdi
Geçtiğim yolları, geride bıraktığım umutları
En çok da senle konuşmayı özledim
23.03.2014 02.50
Çıt çıkmasın ölüyorum. Sessizlik mabedim olsun istiyorum çok mu? Paralel devletler, yatay eksenler, türev, integral, küfürbaz ve sihirbaz... Aklınıza gelebilecek en anlamsız ayrıksı ve saçma şeyler her şey ama her şey yerin dibine batsın! Yoruldum dinlemediğim şeyleri duymaktan, aldığım nefesin içime batışından. Sessizlik istiyorum sonsuz bir sessizlik. Gömmek istiyorum insanlığın tüm acılarını topraktan da öte bağrıma; iliklerime. Ben yaşarım bu acıyla yeter ki susun! Damarlarımda kan yerine nefret söylemleri dolaşmasın yeter ki! Güzel günler göreceğiz güneşli günler şarkısı değil bu hayat. Bazı şeyler baki kalıyor. Kıyamet koparken de üzülebilir insan bir çift gözün buğusuna; özleyebilir eski bir dostu. Sessiz olun acı çekiyorum burada özlemenin tarihçesini yazıyorum meşgulüm...
19.03.2014 20.30
19.03.2014 20.30
Bugün hiçbir zaman okumayacağın bir mektup yazdım sana. Çocukluğunu bildiğimiz insanların bizi nasıl terörist ilan edebildiğini sordum. Okusaydın üzülme derdin, geçecek bugünler de güzelleşecek. Maviye boyanacak zaman. Azıcık da şebeklik yapardın güleyim diye. Kaç gel yanıma hava çok güzel burada derdin. Okumayacağın mektupların cevapları birikiyor beynimde. Kelimelerin taşıp özlem oluyor her seferinde. Sesinden öpüyorum...
17.03.2014 01.57
17.03.2014 01.57
Hücrelerine ayırmak istiyorum zamanı
Özlediğim bir ana gidebilmek için
Çocukluğumda mandalina aşırdığım bahçeye gidebilirim mesela
Şimdi o koca bahçenin yerinde
Bankamatikler avmler boy gösteriyor
Özlediklerim belki de bu yüzden değişken
Sürekliliğin zindanından kurtuluyorum yani
İzmir'i özlemek bile gelmiyor artık içimden...
16.03.2014 02.13
Özlediğim bir ana gidebilmek için
Çocukluğumda mandalina aşırdığım bahçeye gidebilirim mesela
Şimdi o koca bahçenin yerinde
Bankamatikler avmler boy gösteriyor
Özlediklerim belki de bu yüzden değişken
Sürekliliğin zindanından kurtuluyorum yani
İzmir'i özlemek bile gelmiyor artık içimden...
16.03.2014 02.13
Zamanı bükebilen, mekânı değiştirebilen bir icadım olsaydı keşke. Umut kokan bir güneşte ısınırdık seninle. Korkularım artıyor, histerik bir sancıya dönüşüyor gitgide. Bu kadar boktan olayın, saçma insanın içinde sen vardın be! Vardın işte! Şimdi yokluğuna bahaneler düzüyorum ve mütemadiyen ruhumu aydınlatan güneşini özlüyorum...
14.03.2014 22.37
14.03.2014 22.37
Hepimiz gururumuzun ezdiği bir azınlık olan aşkı özgürlüğüne kavuşturmak isteyen bir ülkeyiz. Ruhumuzdaki en isyankar azınlığın tutsağı olmuşken diktatöre boyun eğmek neden? İşte bunlar hep egomun oyunları sevgilim. Oysaki diyebilirim ne kadar özlediğimi, yenebilirim içimdeki führeri. Ama olmuyor işte sevemeyenler güruhuna; aşkımı sen bile anlayamazsın. İçimdeki ülkeler sana hep gurbet, sıla bana hep uzak...
11.03.2014 03:03
11.03.2014 03:03
Boğazımızda kalan heveslerin hayıflanıcısı olmak yerine, imkânların ötesinde bir isyanın oyuncusu olmalıydık seninle! Ölenin ağıtsısı kalanın öğütçüsü değil yaşayan ve yaşatan her şeyin ihtilalci yanı! Mahzunluk; masumluktan çok ezilmişlik duygusunu körüklüyor içimizde. Aynı şişeden dökülen bir şarap olamıyorsak üzüm olmayı kaderimiz olarak kabul etmeyelim dost!
09.03.2014 03.07
09.03.2014 03.07
Yürüdüğüm yollar beni kendimden uzaklaştırmıyor
Kâbuslar zincirinde tutsak bir düşü arıyorum
Akşamın bu saatlerinde
Sevinçten bozma bir hüzün kapımı çalıyor
Yollarda kalan bir parçam
Beni kendime hapsediyor
Ne sevince yaklaşabiliyorum
Ne de hüzünden vazgeçiyorum
Yüzün ayaklarımın atlası
Yine de seni bulamıyorum...
08.03.2016 16.50
Kâbuslar zincirinde tutsak bir düşü arıyorum
Akşamın bu saatlerinde
Sevinçten bozma bir hüzün kapımı çalıyor
Yollarda kalan bir parçam
Beni kendime hapsediyor
Ne sevince yaklaşabiliyorum
Ne de hüzünden vazgeçiyorum
Yüzün ayaklarımın atlası
Yine de seni bulamıyorum...
08.03.2016 16.50
İlkesiz bir yok oluştayım
Aldığım nefes içimi yakıyor
Soluğumun izleri havada buz
Bütün zamanlara ait bir kayboluş bu
Damarlarımda akan kanın sesi kulağımda
Fizik ötesi artık her şey
Evet, duyabilirim her şeyi
Bana ulaşmayan sesini
Bitmek bilmeyen öfkeni
Keşke demiyorum artık
Zamanın ötesinde
Zamandan başka bütün yokluklara
Bir boşluğa emanet ettim ben seni...
07.03.2014 18.58
Aldığım nefes içimi yakıyor
Soluğumun izleri havada buz
Bütün zamanlara ait bir kayboluş bu
Damarlarımda akan kanın sesi kulağımda
Fizik ötesi artık her şey
Evet, duyabilirim her şeyi
Bana ulaşmayan sesini
Bitmek bilmeyen öfkeni
Keşke demiyorum artık
Zamanın ötesinde
Zamandan başka bütün yokluklara
Bir boşluğa emanet ettim ben seni...
07.03.2014 18.58
Bambaşka bir hava, başka bir deniz, paralel bir hayat mümkün olsa. Senin vazgeçtiklerin benim umudum, üzerine basıp geçtiklerin değerlim olsa. Yok, yok yok. Hiçbir şekilde oluru yok. “Zaman yolculuğunu icat etsem, dünyaya barışı getirsem “cümleleri gibi saçma, ütopik ve kifayetsiz kalıyor geleceğim düşüncelerimde. Geçmişin güzelliği hep ama hep aklımın bir köşesinde. Geleceğimi bırakmıştım oysaki ellerine...
06.03.2014 22.13
06.03.2014 22.13
Gitmek istediğin şehirler Hayalimin başköşesinde
Bir kahvenin buğusunda
Bir falın içimize doğurduğu dolunayda
Ne sevinçli haberler getirirdin bana
Uzak yolların tutsaklığında
Umutsuz fallara inat
Bir çay demledim yalnızca sana
Demlenen; bir yalnızlık
Bir ölüm, bir bitiş ve iç çekiş
Bu şiir kadar saçma ve şekersiz...
05.03.2014 02.18
Bir kahvenin buğusunda
Bir falın içimize doğurduğu dolunayda
Ne sevinçli haberler getirirdin bana
Uzak yolların tutsaklığında
Umutsuz fallara inat
Bir çay demledim yalnızca sana
Demlenen; bir yalnızlık
Bir ölüm, bir bitiş ve iç çekiş
Bu şiir kadar saçma ve şekersiz...
05.03.2014 02.18
Çok üzülüyorum, çok ağlıyorum, çok uyuyorum. Bugünlerde derinlerimdeki azınlığı; görünür eylemlerimin çokluğuyla kandırmaya çalışıyorum. Âmâ çabalarıma rağmen bu azınlık; özlük haklarımı elimden alıp kendi cumhuriyetini kurmak istiyor. Cesaret istiyor, sabır istiyor, umut istiyor benden. Kaçınılmaz sona doğru giderken fark ediyorum kazanan olmayacak! Kaybettiklerim kazandıklarımın kıyısına bile vurmayacak!
05.03.2014 02.44
05.03.2014 02.44
Hiçliğine tutunduğumda varlığım anlam kazanıyor.
Yaşamak değil bu; ölmek!
Yavaş yavaş sanrılı bir ağrının ayak izleri...
Peşimden gelen kuş sesleri halüsinasyon.
İllüzyon olmasını isterdim; ruh sağlığımı aklamak için.
Karanlığım koyu bir laciverte dönüyorsa senin için
Dipsiz bir kuyudan çekip çıkardığım sensin
Sonsuz bir yalnızlığa mahkûm ettiğimse
Yine ve yeniden sen...
05.03.2014 21.32
Yaşamak değil bu; ölmek!
Yavaş yavaş sanrılı bir ağrının ayak izleri...
Peşimden gelen kuş sesleri halüsinasyon.
İllüzyon olmasını isterdim; ruh sağlığımı aklamak için.
Karanlığım koyu bir laciverte dönüyorsa senin için
Dipsiz bir kuyudan çekip çıkardığım sensin
Sonsuz bir yalnızlığa mahkûm ettiğimse
Yine ve yeniden sen...
05.03.2014 21.32
Artık sosyal medyadaki haberleri okumaktan değil; altına yapılan yorumları okumaktan korkar hale geldim." Atanamayan öğretmen intihar etti." haberinin altına yapılan yorum : "Anan öğretmen doğurmadı seni. Ben de bir sürü iş değiştirdim. Bahane bunlar. Ruhani eksiklik..." vs. vs. yorumlar. Yahu biz ne zaman bu kadar insafsız olduk sadece öğretmenler mi sorunumuz? Değil! Sorunun kaynağına inin biraz.
Evet, sorunumuz umudunu tüketen bir neslin giderek çoğalması. Peki, buna sebep kim? Sensin Bey Amca sensin. Sen üç iş değiştirirsin tabii ki. Senin zamanında ortaokul mezunları ilah sayılıyordu bu ülkede. Herkes hak ettiğini almıyordu yine ( şimdi olduğu gibi )belki ama kimsenin de zorla hakkı gasp edilmiyordu. BU YAZININ SİYASETLE FALAN ZERRE İLGİSİ YOK! Siyasi tarafın, dinin, ırkın ne olursa olsun. Yapma be abicim! Bari ölülere huzur ver! Ölüm korkusunu aştın, hayatını layığıyla yaşadın da başkalarının ölümleri üzerinden prim yapmaya mı çalışıyorsun.
Evet; öğretmenlerin ataması yapılmıyor, evet; gençlerimiz işsiz, evet; bunalım çağındayız. Hepsini değiştirebiliriz ya da öylece kalır. Ama sen o vicdanına bir baktır Bey Amca. Küflenmiş, kokuşmuş bir vicdanla kim bilir ne kadar zamandır nefes alıp veriyorsun. Üstelik bir de insanım diyorsun...
01.03.2014 14.11
Evet, sorunumuz umudunu tüketen bir neslin giderek çoğalması. Peki, buna sebep kim? Sensin Bey Amca sensin. Sen üç iş değiştirirsin tabii ki. Senin zamanında ortaokul mezunları ilah sayılıyordu bu ülkede. Herkes hak ettiğini almıyordu yine ( şimdi olduğu gibi )belki ama kimsenin de zorla hakkı gasp edilmiyordu. BU YAZININ SİYASETLE FALAN ZERRE İLGİSİ YOK! Siyasi tarafın, dinin, ırkın ne olursa olsun. Yapma be abicim! Bari ölülere huzur ver! Ölüm korkusunu aştın, hayatını layığıyla yaşadın da başkalarının ölümleri üzerinden prim yapmaya mı çalışıyorsun.
Evet; öğretmenlerin ataması yapılmıyor, evet; gençlerimiz işsiz, evet; bunalım çağındayız. Hepsini değiştirebiliriz ya da öylece kalır. Ama sen o vicdanına bir baktır Bey Amca. Küflenmiş, kokuşmuş bir vicdanla kim bilir ne kadar zamandır nefes alıp veriyorsun. Üstelik bir de insanım diyorsun...
01.03.2014 14.11
Caddeler, sokaklar, bulvarlar uyudu
Senle ben uyumadık, gölgelerimiz uyutmadı
Yanyanayken çoğalan yalnızlığımız
Bütün insanların hiçliğini meşrulaştırıyor
Kalabalık hınca hınç dolu küfürlü ağızlar
Çaldılar,çaldılar,çaldılar...
İçimizdeki umudun küfü bu yüzden
Senin aydınlığın yepyeni bir karanlık
Kendi içime yolculuk
Senin dışında gelişen bir hoyratlık...
26.02.2016 00.03
Senle ben uyumadık, gölgelerimiz uyutmadı
Yanyanayken çoğalan yalnızlığımız
Bütün insanların hiçliğini meşrulaştırıyor
Kalabalık hınca hınç dolu küfürlü ağızlar
Çaldılar,çaldılar,çaldılar...
İçimizdeki umudun küfü bu yüzden
Senin aydınlığın yepyeni bir karanlık
Kendi içime yolculuk
Senin dışında gelişen bir hoyratlık...
26.02.2016 00.03
İntihara meyilli sokaklarda
Antidepresanlı aşklar yaşanıyor
Ben; seni, sesini, kokunu içime çekiyorum
Evet şehir, sokak tamamen yabancı...
Ama siluetini görmek için yeterince deliyim
Bak! Geldin işte usul usul
Karanlıkta gözlerin belirdi önce ışıltıyla
Kehribar rengi gözlerin; adeta Tanrı'nın ispatı...
Dudakların bir tebessümle gerilirken
Sesinle kutsuyorsun beni
Hafif eğilip ellerini bağışlıyorsun ellerime
Ellerin sanki kovulduğum cennetin giriş bileti
Kaybolduğumuz sokaklar da biliyor seni ne kadar özlediğimi
Bedenim; senin yanında denizine ulaşan bir ırmak
İhtilalle sarsılan bir ülke gibi
Ruhum ise...
Ruhum; ruhum...
Sahi; ruhum hala sende mi?
25.02.2014 20.46
Antidepresanlı aşklar yaşanıyor
Ben; seni, sesini, kokunu içime çekiyorum
Evet şehir, sokak tamamen yabancı...
Ama siluetini görmek için yeterince deliyim
Bak! Geldin işte usul usul
Karanlıkta gözlerin belirdi önce ışıltıyla
Kehribar rengi gözlerin; adeta Tanrı'nın ispatı...
Dudakların bir tebessümle gerilirken
Sesinle kutsuyorsun beni
Hafif eğilip ellerini bağışlıyorsun ellerime
Ellerin sanki kovulduğum cennetin giriş bileti
Kaybolduğumuz sokaklar da biliyor seni ne kadar özlediğimi
Bedenim; senin yanında denizine ulaşan bir ırmak
İhtilalle sarsılan bir ülke gibi
Ruhum ise...
Ruhum; ruhum...
Sahi; ruhum hala sende mi?
25.02.2014 20.46
Her birimizin yalnızlığı mavinin farklı tonlarından siyaha doğru koşar adım giderken yalnızlığımızı tanımlama ihtiyacı niye? Kimin daha mutsuz olduğunu öğrendiğimizde değişecek olan şey ne? Bu soruların cevabı yok! Âmâ insanız işte. Varoluşumuzdaki köhne limanlara katlanabilmek için başka yalnızların limanlarına demir atmak içimizi bir nebze de olsa ferahlatıyor. "Bir şarkı tut senin olsun bir şarkı tut benim olsun yalnızlık yalnızlıktır..."
24.02.2014 11.04
24.02.2014 11.04
"Hangi yaşta ölürsek ölelim,
tamamlanmamış cümlelerimiz olacak..."
Demiş Furuğ Ferruhzad.
Bunun üstüne söylenecek söz yok eyvallah. Ama yapabileceğimiz bir şeyler olmalı. Ölümü kutsamaktan daha öte bir şeyler. Kendi ölümümüzü izlemeyi bırakıp yaşadığımıza ikna etmeliyiz belki de kendimizi. Kendimize söylediğimiz yalanlarla daha ne kadar yaşayabiliriz ki? Bir iyilik yapalım birbirimize söyleyelim artık yalanlarımızı kendimize söylemekten ziyade. Belki tamamlanmamış cümleler içimizde kalmaz böylece...
24.02.2014 12.43
tamamlanmamış cümlelerimiz olacak..."
Demiş Furuğ Ferruhzad.
Bunun üstüne söylenecek söz yok eyvallah. Ama yapabileceğimiz bir şeyler olmalı. Ölümü kutsamaktan daha öte bir şeyler. Kendi ölümümüzü izlemeyi bırakıp yaşadığımıza ikna etmeliyiz belki de kendimizi. Kendimize söylediğimiz yalanlarla daha ne kadar yaşayabiliriz ki? Bir iyilik yapalım birbirimize söyleyelim artık yalanlarımızı kendimize söylemekten ziyade. Belki tamamlanmamış cümleler içimizde kalmaz böylece...
24.02.2014 12.43
LANET OLASI FEDERALLER
"Çok seviyom ben seni" dediğimde "biliyorum" denmez. Sen sevmeyi öğrenemedin mi; noldu cankoç ya? "Ali ata bak!" diye diye at kafalı yapmışlar seni. Bir de hep o Amerikan filmleri. O lanet olası federallerden mi öğreniyorsun bu soğuk ama bla bla bla halleri. Temel yaşam becerileri, okuma-yazma hikâye... Ah bir sevebilseydin be canım. Öyle aman laf sokayım aman cool takılayım derken bak haksızlık ediyorsun kendine. Daha farklı intihar yöntemleri var. Sevgisizlik sıkıcı be hafız. Boğulursun; kaybolursun kendi içinde. Bak demedi deme! Önce bir yaşamayı dene sonra ölmeye teşebbüs edersin. Hadi yine iyisin. Bir hayat borçlusun bana ben de bir intihar borçluyum sana. Son bir şey daha var ki belirtmeden geçemeyeceğim: "cehennemin dibine kadar yolun var lanet olası pislik "
23.02.2014 02.27
"Çok seviyom ben seni" dediğimde "biliyorum" denmez. Sen sevmeyi öğrenemedin mi; noldu cankoç ya? "Ali ata bak!" diye diye at kafalı yapmışlar seni. Bir de hep o Amerikan filmleri. O lanet olası federallerden mi öğreniyorsun bu soğuk ama bla bla bla halleri. Temel yaşam becerileri, okuma-yazma hikâye... Ah bir sevebilseydin be canım. Öyle aman laf sokayım aman cool takılayım derken bak haksızlık ediyorsun kendine. Daha farklı intihar yöntemleri var. Sevgisizlik sıkıcı be hafız. Boğulursun; kaybolursun kendi içinde. Bak demedi deme! Önce bir yaşamayı dene sonra ölmeye teşebbüs edersin. Hadi yine iyisin. Bir hayat borçlusun bana ben de bir intihar borçluyum sana. Son bir şey daha var ki belirtmeden geçemeyeceğim: "cehennemin dibine kadar yolun var lanet olası pislik "
23.02.2014 02.27
YİNE; YENİDEN YALNIZLIK (hiçleşmenin anatomisi)
“umudumu nereye koyduğumu unuttum dedim. Unutmam diye söz vermiştim hâlbuki. Bugün buldum onu çok tozlanmıştı hiç hali kalmamıştı. Bana ışık vermekten çok uzaktı. Şunu bir aklayayım paklayayım dedim annemden kalma bir titizlik hastalık karışımı (his desem değil takıntı desem belki her neyse) davranış bozukluğuyla ...(diyeyim) eesi sonrası yok. Umudu yıkamamak gerekiyormuş bazı şeyler olduğu gibi kalmalı. Eski pis lanet de olsa. Eski dostlar eskimiş hayaller ve küf kokan umutlar. İyidir bunlar candır. Leyla ile Mecnun izlerken aklımızın köşesinde gezintiye çıkan sorular var ya onlar gibi. Buruk bir mutluluk gibi… Didaktik olmak istiyorum son satırlarda. Kıssadan hisse neymiş? Bir şeyi olduğu gibi bırakın her şeyi temizleyemezsiniz hele ki paslanmış umutları. Temizlemeye kalkarsanız hayalleriniz de çürümeye başlar inancınız da çamura batar efenim. Kötü bir şey de olsa umut; umuttur ...”
İçimdeki ıssızlığa çare olur diye döşenmiştim bu yazıyı. Hemen ona okumuştum. “sen nerede ne yaparsan yap; hep yaz, yazmayı hiç bırakma! Demişti. Nasıl da aydınlatmıştı sözleri içimin karanlık sessizliğini. Çıkabilirim sanmıştım o boşluktan. Gördüğüm ışığın yalnızlığımın yanılsaması olduğunu anlamalıydım oysa.
Bir sigara yakmıştı yazıyı yorumlarken: “yazılarında kimsesiz kalıyorsun. Kendi kendini yalnızlaştırıyorsun. Yaz, hep yaz ama elleri sigara kokan bu adamı da unutma!”
Haklıydı, samimiydi. Belki de yazarken onun varlığını unutmama tahammül edememişti. Ama bilmediği, görmediği bir şey vardı. Elleri değil kalbi sigara kokuyordu. Ciğerlerine çektiği dumanı damıtıp yüreğine sis etmişti. Göz gözü görmüyor, can tene ulaşmıyordu. Kendi yalnızlığında o kadar boğulmuştu ki benim onunla kalabalık olduğumu fark etmedi hiç. Benim de yalnız olabileceğim aklına gelmedi belki. Kendi acılarına o kadar gömülmüştü ki benim hayatım bile ona renkli geldi. O renk gözlerini kamaştırdıkça ruhunun siyahını bulaştırdı hayallerime.
Tamam! Kabul ediyorum! Bu ıssızlık hissi doğuştan geliyor biraz da. Dünyayı anlamaya çalışırken yorulmuş, ötekileşmiş insanlarız sonuçta. Çocukların şen kahkahaları bile kendinize getiremiyorsa sizi çoktan başka birinde kaybolmuşsunuz demektir.
Başka birinde kaybolmak! İçgüdüsel var olma savaşını es geçip başkası için yaşamak... Yalnızlığın kilit noktası işte burası! İster aşk deyin, ister sevgi ister bütün olma çabası...
Kendi halimizde yaşarken yalnızlığımıza çare ararız. Diğerinin kimsesizliğini kendi yokluğumuza ulayarak bir bütün oluşturma umudu. Onun kimsesizliğine uydurmaya çalıştığımız parçalarımızı eğip bükerek ruhumuzda derin yaralar açarız. Hâlbuki bilmeyiz. O parçalar uymaz birbirine; uymayacaktır da. Bu yüzdendir ki ağlayan insanları teselli edemem ben. O parçaların gözümün önünde ufalandığını, hiçleştiğini gördükçe kendi parçalarımı muhafaza etmeye çalışırım.
Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı işte. Onunla konuşurken etrafımı saran parlaklık, korumaya çalıştığım yalnızlığımı farklı yönlere sürükledi. Kalabalık oldum, mutlu oldum, hiç olmadığım kadar ben oldum.
“sen nerede ne yaparsan yap; hep yaz yazmayı hiç bırakma! Demişti ya. Şimdi onun bıraktığı boşluğu yazarak bile dolduramazken eski halime nasıl dönerim? Doğuştan getirdiğim kimsesizliğimi özlüyorum. Bir insanın bıraktığı boşluk; biriktirilen tekillikten alışılan yalnızlıktan daha kahrediciymiş anlıyorum. Şu an yaşadığım şey yalnızlık değil biliyorum.
Ah sevgilim! Yazmayayım dedim ama son satırlarımı her şeye rağmen yine sana yazıyorum. Artık yalnızlaşmıyorum yazarken; hiçleşiyorum...
23.01.2014 14.28
“umudumu nereye koyduğumu unuttum dedim. Unutmam diye söz vermiştim hâlbuki. Bugün buldum onu çok tozlanmıştı hiç hali kalmamıştı. Bana ışık vermekten çok uzaktı. Şunu bir aklayayım paklayayım dedim annemden kalma bir titizlik hastalık karışımı (his desem değil takıntı desem belki her neyse) davranış bozukluğuyla ...(diyeyim) eesi sonrası yok. Umudu yıkamamak gerekiyormuş bazı şeyler olduğu gibi kalmalı. Eski pis lanet de olsa. Eski dostlar eskimiş hayaller ve küf kokan umutlar. İyidir bunlar candır. Leyla ile Mecnun izlerken aklımızın köşesinde gezintiye çıkan sorular var ya onlar gibi. Buruk bir mutluluk gibi… Didaktik olmak istiyorum son satırlarda. Kıssadan hisse neymiş? Bir şeyi olduğu gibi bırakın her şeyi temizleyemezsiniz hele ki paslanmış umutları. Temizlemeye kalkarsanız hayalleriniz de çürümeye başlar inancınız da çamura batar efenim. Kötü bir şey de olsa umut; umuttur ...”
İçimdeki ıssızlığa çare olur diye döşenmiştim bu yazıyı. Hemen ona okumuştum. “sen nerede ne yaparsan yap; hep yaz, yazmayı hiç bırakma! Demişti. Nasıl da aydınlatmıştı sözleri içimin karanlık sessizliğini. Çıkabilirim sanmıştım o boşluktan. Gördüğüm ışığın yalnızlığımın yanılsaması olduğunu anlamalıydım oysa.
Bir sigara yakmıştı yazıyı yorumlarken: “yazılarında kimsesiz kalıyorsun. Kendi kendini yalnızlaştırıyorsun. Yaz, hep yaz ama elleri sigara kokan bu adamı da unutma!”
Haklıydı, samimiydi. Belki de yazarken onun varlığını unutmama tahammül edememişti. Ama bilmediği, görmediği bir şey vardı. Elleri değil kalbi sigara kokuyordu. Ciğerlerine çektiği dumanı damıtıp yüreğine sis etmişti. Göz gözü görmüyor, can tene ulaşmıyordu. Kendi yalnızlığında o kadar boğulmuştu ki benim onunla kalabalık olduğumu fark etmedi hiç. Benim de yalnız olabileceğim aklına gelmedi belki. Kendi acılarına o kadar gömülmüştü ki benim hayatım bile ona renkli geldi. O renk gözlerini kamaştırdıkça ruhunun siyahını bulaştırdı hayallerime.
Tamam! Kabul ediyorum! Bu ıssızlık hissi doğuştan geliyor biraz da. Dünyayı anlamaya çalışırken yorulmuş, ötekileşmiş insanlarız sonuçta. Çocukların şen kahkahaları bile kendinize getiremiyorsa sizi çoktan başka birinde kaybolmuşsunuz demektir.
Başka birinde kaybolmak! İçgüdüsel var olma savaşını es geçip başkası için yaşamak... Yalnızlığın kilit noktası işte burası! İster aşk deyin, ister sevgi ister bütün olma çabası...
Kendi halimizde yaşarken yalnızlığımıza çare ararız. Diğerinin kimsesizliğini kendi yokluğumuza ulayarak bir bütün oluşturma umudu. Onun kimsesizliğine uydurmaya çalıştığımız parçalarımızı eğip bükerek ruhumuzda derin yaralar açarız. Hâlbuki bilmeyiz. O parçalar uymaz birbirine; uymayacaktır da. Bu yüzdendir ki ağlayan insanları teselli edemem ben. O parçaların gözümün önünde ufalandığını, hiçleştiğini gördükçe kendi parçalarımı muhafaza etmeye çalışırım.
Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı işte. Onunla konuşurken etrafımı saran parlaklık, korumaya çalıştığım yalnızlığımı farklı yönlere sürükledi. Kalabalık oldum, mutlu oldum, hiç olmadığım kadar ben oldum.
“sen nerede ne yaparsan yap; hep yaz yazmayı hiç bırakma! Demişti ya. Şimdi onun bıraktığı boşluğu yazarak bile dolduramazken eski halime nasıl dönerim? Doğuştan getirdiğim kimsesizliğimi özlüyorum. Bir insanın bıraktığı boşluk; biriktirilen tekillikten alışılan yalnızlıktan daha kahrediciymiş anlıyorum. Şu an yaşadığım şey yalnızlık değil biliyorum.
Ah sevgilim! Yazmayayım dedim ama son satırlarımı her şeye rağmen yine sana yazıyorum. Artık yalnızlaşmıyorum yazarken; hiçleşiyorum...
23.01.2014 14.28
Son zamanlarda aynanın karşısında çok vakit geçiriyorum. Saç, makyaj olayı değil! Uzun uzun bakıyorum gözlerimin içine; kendimi bulmak için. Sahi insan kendini nerde, nasıl bulur? Aynanın içindeki ben değilim. Aşağılayan, hor gören; hatalarımı, hayal kırıklıklarımı yüzüme vuran bir yabancı. Kendime yabancılaştıkça sana yaklaşıyorum. Senden kaçtıkça sana benziyorum. Kendimi terk etmek için senle eşdeğer olacak kadar sana benzeyeceğim günü bekliyorum.
21.02.2014 23.33
21.02.2014 23.33
Bazı şarkıları dövmek istiyorum bazı insanları affetmek. Az önce odadan odaya gezip kendi dehlizlerimin harını körüklerken yüksek sesle söylendiğimin farkında değildim. "hayat çok boktan" demişim. (Evet, ben de çok sıkıcı bir insanım.) Kardeşim "Sadece hayat mı abla? İnsanlar, her şey çok boktan. Hepimiz ölsek nasıl güzel olur sıkılmayız." dedi.
"Dünyanın merkezine dinamit koyup patlatsak ya?" dedim. Saçma sıkıcı bir geyik muhabbeti anlattığım. Ama az önce #infirat ın paylaştığı şarkıyı milyonuncu kez dinleyince çok da mantıklı geldi. Şarkı beni içimdeki öfkenin beslediği mahzenle yüz yüze getirdi. Size de oluyor değil mi aynısı? Bazı şarkılar hiç eskimiyor ve bazı insanlar hiç affedilmiyor...
21.02.2014 00.22
"Dünyanın merkezine dinamit koyup patlatsak ya?" dedim. Saçma sıkıcı bir geyik muhabbeti anlattığım. Ama az önce #infirat ın paylaştığı şarkıyı milyonuncu kez dinleyince çok da mantıklı geldi. Şarkı beni içimdeki öfkenin beslediği mahzenle yüz yüze getirdi. Size de oluyor değil mi aynısı? Bazı şarkılar hiç eskimiyor ve bazı insanlar hiç affedilmiyor...
21.02.2014 00.22
Gecenin karanlığı içimdeki koyuluğa bahane olabilir mi? Yorganı başımıza kadar çektiğimizde kendimizi güvende hissettiğimiz günler nerde? Bir yerlerde saklanıyorlar, biliyorum. Ama ne onları saklandıkları yerden çıkartacak gücüm var ne de bu ıssızlığı anlatabilecek güce sahip kelimelerim. Gitgide azalan umutlarla kelimeleri nasıl yakalayabilirim?
20.02.2014 02.44
20.02.2014 02.44
Vahşet Meraklıları
Kaldırıyorum kafamı içimin karanlığından göğün derinliklerine doğru
Hiçbir şey değişmiyor kimse anlamıyor ve anlaşılmıyor
Bakın diyorum bu karanlık kan bu karanlık vahşet
Kimse bakmıyor kimse görmüyor
Sadece konuşuyor konuşuyor konuşuyorlar
Bense bir karabasanda duyuramıyorum sesimi
Diyemiyorum onlara
Baksanıza ölen kaybolan yitip giden insan değil...
Koskoca bir insanlık aslında...
20.02.2014 14.10
Kaldırıyorum kafamı içimin karanlığından göğün derinliklerine doğru
Hiçbir şey değişmiyor kimse anlamıyor ve anlaşılmıyor
Bakın diyorum bu karanlık kan bu karanlık vahşet
Kimse bakmıyor kimse görmüyor
Sadece konuşuyor konuşuyor konuşuyorlar
Bense bir karabasanda duyuramıyorum sesimi
Diyemiyorum onlara
Baksanıza ölen kaybolan yitip giden insan değil...
Koskoca bir insanlık aslında...
20.02.2014 14.10
Az önce bir yazı okudum. Kadın şöyle sever böyle gider. Erkek şöyle sever böyle terk eder bla bla bla. Arkadaşım sevmenin nefret etmenin kuralı mı olur? Belli bir düzeni mi var yani? Sevdiğin aşık olduğun andaki duygu durumun, ruh halin, hormonların; bunların hepsinin etkisini göz önüne alsan bile açıklayamazsın sevmenin aşık olmanın mantığını. Ben mesela düşünüyorum kendime akıl sır erdiremiyorum bu konuda. Arkadaş biri birine benzemez mi sevdiğim insanların. Karakter olarak da tip olarak da. Üstelik sadece aşk da değil mevzu bahis. Arkadaşlarım da bir çeşit. En uç noktalardaki insanları toplayıp serpiştirmişim sanki hayatıma. Ama yine de düşünüyorum birini diğerinden az seviyor değilim. Çünkü her şey paylaşımlarımızla anlam kazanıyor. Biriyle ağlarsın; biriyle gülersin; biriyle çocukluğuna dönersin. Aşkta da aynı tabii. Biri yakışıklıdır ilk görüşte vurulursun (hormonal olan bu).Biriyle yıllardır tanışıyormuş hissine kapıldığında aşık olduğunu anlarsın.
Nasılsa biter mi diyorsunuz? Bitsin! Ama kalıplara sokmayın artık insanları sevme biçiminizi. Herkes nasıl biliyorsa öyle sevsin!
18.02.2014 01.54
Nasılsa biter mi diyorsunuz? Bitsin! Ama kalıplara sokmayın artık insanları sevme biçiminizi. Herkes nasıl biliyorsa öyle sevsin!
18.02.2014 01.54
Bencilliğin kıyısında deliliğin ortasındayım. Birine güvenmek akıl işi değilken âşık olmak bok yemenin Arapçası değil mi? Kendi özgüvenine, benliğinin kalesine Molotoflarla saldırmak! Herkes aksini söylerken sen bilirsin aslında gerçeği. Tanrının bile unuttuğu bir yalanı hayatın hakikatine tercih etmen bu yüzden.
şizofrenik bir vaka! Aşk; yok olma hali değil... Kendinden bir şizofren yaratma hali aslında...
17.02.2014 02.31
şizofrenik bir vaka! Aşk; yok olma hali değil... Kendinden bir şizofren yaratma hali aslında...
17.02.2014 02.31
19 Kasım 2016 Cumartesi
Sen bile hak etmiyorsun bu denli koyu bir yalnızlığı. Kendimi aklamak için söylemiyorum inan. Neşelendirmiyor artık beni çocuksu hüznün. Sevme, arama, sorma ama kendine de böyle zulmetme. Şiiri sevmen delil değil sadeliğine. Bir arkadaşın dediği gibi…
Seviyorum demekle olmaz, kendin bile anlamazsın çoğu zaman: şiir yazabiliyor musun sen onu söyle...
16.02.2014 19.15
KAYNANA GELİN SEDAYA GELİN
Evet, yanlış okumadınız yazımın konusu tam da bu. Bugün keşfettim bu komediyi. Ne zamandır yayında bilmiyorum. Amaçsızca kanaldan kanala atlarken denk geldim. Programın saçmalığı ve iticiliği değil üstelik konumuz. Seda Sayanın programda sarf ettiği sözler.
Aynen yazıyorum. "Kadınları ekran başında sıkmak istemiyorum. Zaten 15 tatilden yeni çıktılar. Hepsi yeni huzur buldu. Çocukları olan arkadaşlarımla görüştüm tatilde. Saçlarını başlarını yoluyorlardı. 15 gün katlanamadılar çocuklarına. O öğretmenlerin elini ayağını öpseler hakkını ödeyemezler."
Nasıl bir toplum haline geldiğimizin göstergesi bu sözler. Bu cümlelerin sarf edilmesi değil gerçek olması üzücü. Evet, hepsi gerçek… Çok doğru ifadeler. Kendi çocuklarına katlanamayan insanlar hâkim artık dünyamıza. Doğurup büyüttükleri umut ettikleri çocuklarına… Annelik konusu çok hassas elbette… Ama ben bir anne olmadığım için böyle dramatize açıdan sermiyorum bu konuyu sizin önünüze.
Bir öğretmen olarak söylüyorum ki öğretmenlik başınızdan savdığınız çocuklarınızın üzerinde oynanan bir oyun değildir. Bir insanı eğitmek gerçek bir şefkat gerektirir. Hayatınızın her anında şaşırmaya hazır olmayı gerektirir. Öğretmek öğrenmekten gelir. Zihinsel engelli bir öğrencinin sizden daha zeki olduğunu fark edebilirsiniz örneğin. Otistik bir öğrenciniz adınızı aklında tuttu diye sevinirsiniz. Siz felsefeyi sevdiğiniz için felsefeye ilgi duyduğunu söyleyen bir öğrenci sizi çok gururlandırır.
İşin özü şu ki çocuklar sahte oyunlarla TV dizileriyle değil gerçeklikle büyür...
10.02.2014 23.50
Evet, yanlış okumadınız yazımın konusu tam da bu. Bugün keşfettim bu komediyi. Ne zamandır yayında bilmiyorum. Amaçsızca kanaldan kanala atlarken denk geldim. Programın saçmalığı ve iticiliği değil üstelik konumuz. Seda Sayanın programda sarf ettiği sözler.
Aynen yazıyorum. "Kadınları ekran başında sıkmak istemiyorum. Zaten 15 tatilden yeni çıktılar. Hepsi yeni huzur buldu. Çocukları olan arkadaşlarımla görüştüm tatilde. Saçlarını başlarını yoluyorlardı. 15 gün katlanamadılar çocuklarına. O öğretmenlerin elini ayağını öpseler hakkını ödeyemezler."
Nasıl bir toplum haline geldiğimizin göstergesi bu sözler. Bu cümlelerin sarf edilmesi değil gerçek olması üzücü. Evet, hepsi gerçek… Çok doğru ifadeler. Kendi çocuklarına katlanamayan insanlar hâkim artık dünyamıza. Doğurup büyüttükleri umut ettikleri çocuklarına… Annelik konusu çok hassas elbette… Ama ben bir anne olmadığım için böyle dramatize açıdan sermiyorum bu konuyu sizin önünüze.
Bir öğretmen olarak söylüyorum ki öğretmenlik başınızdan savdığınız çocuklarınızın üzerinde oynanan bir oyun değildir. Bir insanı eğitmek gerçek bir şefkat gerektirir. Hayatınızın her anında şaşırmaya hazır olmayı gerektirir. Öğretmek öğrenmekten gelir. Zihinsel engelli bir öğrencinin sizden daha zeki olduğunu fark edebilirsiniz örneğin. Otistik bir öğrenciniz adınızı aklında tuttu diye sevinirsiniz. Siz felsefeyi sevdiğiniz için felsefeye ilgi duyduğunu söyleyen bir öğrenci sizi çok gururlandırır.
İşin özü şu ki çocuklar sahte oyunlarla TV dizileriyle değil gerçeklikle büyür...
10.02.2014 23.50
16 Kasım 2016 Çarşamba
Ottan boktan şeyler düşünürken kendi içimde kayboldum yine. “kan kustum kızılcık şerbeti dedim “sözünü anlamaya çalıştım sebepsiz yere. Eskiler öyleydi. Âmâ ya biz? Biz kan yutuyoruz her gün. Kendi kanımızı hem de. Ruhumuzu acıtan sözler içimize nefretin tohumlarını ekiyor. Kırdığımız kalplerin parçaları vicdanımıza saplandıkça kendi kanımızda boğulup hiçliğimize savruluyoruz. Acımaktansa acıtmayı seçen bir nesil olarak gitgide yok oluyoruz.
10.02.2014 01:00
10.02.2014 01:00
Neden bilmem bugün bir başka özledim seni. Sanki bana ihtiyacın varmış da ben yanına koşarken tökezleyip kalmışım gibi. Sen de beni özlemişsin gibi. Geçen yılların muhasebesi yapılmaz. Kimseye anlatılamayan duygular karşılıklı olsa keşke. O kadar yazdım çizdim ama biliyorum lanet olsun ki biliyorum; sen özlemedin... Olsun ben hep bencilliği aşkınla kutsadım benim hasretim bana yeter... Bu kadar...
07.02.2014 02:23
07.02.2014 02:23
Kanımın aktığını duyar gibi oluyorum beton zemine
Aklıma geldiğinde, kapı eşiğinde, uzaklarda bir yerde
Beynimin kıvrımları seni nasıl nerde ne zaman düşünse
Vazgeçmesini emrediyor kalbime
Bileklerimden akan kan değil: itaatsizlik
Ömrüme sıkı sıkıya tutturduğun umutsuzluk belki de...
03.02.2014 00:31
Aklıma geldiğinde, kapı eşiğinde, uzaklarda bir yerde
Beynimin kıvrımları seni nasıl nerde ne zaman düşünse
Vazgeçmesini emrediyor kalbime
Bileklerimden akan kan değil: itaatsizlik
Ömrüme sıkı sıkıya tutturduğun umutsuzluk belki de...
03.02.2014 00:31
Bölüm bölüm yaşadığımız hayatın tutkunu olma fikri ilk kimindi diye düşünüyorum son günlerde. Sadece sistem değil yaşadığımız hayat da bireysellikten çıkıp dayatmalara dönüyor gitgide. Sosyal medya, mahalle, arkadaşlar, aile hepsinin aklında kalbinde belleğinin en ufak bir köşesinde yer kapma telaşıyla ne kadar da bölünüyoruz.
Geçen gün bir sayfada gördüm. Adam hadislerden helalden haramdan dem vuruyor "atayizlere (!) ölüm" sloganları atıyor. Diğer yanda küçücük bir kız çocuğunun fotoğrafından ne kadar tahrik olduğundan bahsediyor. Bu bölünmüşlük içindeki bir insanı ne yargılarım ne aşağılarım sadece tiksinebiliyorum bu insanlardan. çocuk pornosunda, çocuk istismarında ( çocuk gelin değil!) birincilik bayrağını elimizden bırakmamamızın nedeni kendi lağımında kaybolmuş benliklerdir. Bu dünyada hala güzel bir şeyler yaşanıyorsa ya da yaşanma umudu varsa çocukların, o masum simalardaki temiz gülüşlerin eseridir.
İsterseniz dini bütün bir Müslüman olun, isterseniz ateist, ister deist ama önce insan olun be arkadaşım! Hayatın içinde ikiyüzlülüğünüzün eseri olan bölünmüşlüğünüzün pis parçalarını berrak kalan güzelliklere bulaştırmayın… Zira o güzellikler sizin kirinizi pasınızı arıtmaz. Biriktirdiğiniz bütün o irin; dünyayı daha boktan bir yer haline getirir sadece...
31.01.2014 00:20
Geçen gün bir sayfada gördüm. Adam hadislerden helalden haramdan dem vuruyor "atayizlere (!) ölüm" sloganları atıyor. Diğer yanda küçücük bir kız çocuğunun fotoğrafından ne kadar tahrik olduğundan bahsediyor. Bu bölünmüşlük içindeki bir insanı ne yargılarım ne aşağılarım sadece tiksinebiliyorum bu insanlardan. çocuk pornosunda, çocuk istismarında ( çocuk gelin değil!) birincilik bayrağını elimizden bırakmamamızın nedeni kendi lağımında kaybolmuş benliklerdir. Bu dünyada hala güzel bir şeyler yaşanıyorsa ya da yaşanma umudu varsa çocukların, o masum simalardaki temiz gülüşlerin eseridir.
İsterseniz dini bütün bir Müslüman olun, isterseniz ateist, ister deist ama önce insan olun be arkadaşım! Hayatın içinde ikiyüzlülüğünüzün eseri olan bölünmüşlüğünüzün pis parçalarını berrak kalan güzelliklere bulaştırmayın… Zira o güzellikler sizin kirinizi pasınızı arıtmaz. Biriktirdiğiniz bütün o irin; dünyayı daha boktan bir yer haline getirir sadece...
31.01.2014 00:20
Aşkı özleyenler var aramızda.
İçimizdeki sonsuz sadistlikten kaynaklanıyor bence bu özlem. Niye özlüyoruz bilmiyoruz, niye acı çektiğimizi bilmediğimiz gibi. Âşık olmakla uçurumdan atlamak mavinin farklı tonları ve aşkı özleyen sadistler olarak o ton farkındaki heyecanı bulmak tek umudumuz...
Umut lazım aslında bir parça hani o unutulmayan mavi gibi de biraz da turuncu var içinde işte ondan.
28.01.2014 22:45
İçimizdeki sonsuz sadistlikten kaynaklanıyor bence bu özlem. Niye özlüyoruz bilmiyoruz, niye acı çektiğimizi bilmediğimiz gibi. Âşık olmakla uçurumdan atlamak mavinin farklı tonları ve aşkı özleyen sadistler olarak o ton farkındaki heyecanı bulmak tek umudumuz...
Umut lazım aslında bir parça hani o unutulmayan mavi gibi de biraz da turuncu var içinde işte ondan.
28.01.2014 22:45
Hep de nakaratı takılır aklıma güzelim şarkının. Göğsüm daralıyor yüreğim kanıyor olmasaydı sonumuz böyle. Beynim savaş alanında aptallaşmış bir asker edasıyla hücum ediyor şarkının nakaratına. napalım diyor biz mi istedik bu sonu. İçimdeki ses büyüyor beynimin inadına, sen istedin sadece sen! Kötü senaryolar yazdın berbat hayaller kurdun. Biber ektin bal bekledin. Hayal gücünle yoktan var ettiğin, olmasaydı dediğin sona bak şimdi.
Nakaratı geç...
28.01.2014 23:11
Nakaratı geç...
28.01.2014 23:11
27.01.2014 22:27
Bir fotoğraf... Onca zamandan sonra bu kadar boşlukta hissetmeme sebep olan şey sadece bir fotoğraf… Her şeyi Tanrının bana “seni sevmiyorum” mesajı olarak algılamama sebep olan şey yine aynı fotoğraf.
Bütün vücudum hala ne olduğunu anlayamadığım bir duyguyla sarsılıyor. Bu sarsıntı bütün hayatımı bir kara deliğin içine sürüklüyor. Oysa yeterince sevmediğin birinden yeteri kadar nefret edemezsin. Bu tezim beni her seferinde yanıltıyor. Kendimi pek sevmediğimi bilirsin. Öyle olmasına rağmen niye her defasında elimde nefret edilesi bir ben bırakıyorsun bana? Senden nefret etmem gerekmez mi?
Radyoda (evet; hala radyo dinleyen nadir insanlardan biriyim) Nilüfer’in Ta Uzak Yollardan şarkısı çalıyor. Ben içimdeki bütün kavgaya rağmen ellerimin titremesine aldırmadan bu yazıyı yazıyorum. Ta uzak yollardan gelebileceğin günlerin özleminin damarlarımda kanımdan çok aktığını hissediyorum. “O da böyle anlar yaşıyor mu?” diye sorduğumda kendimden aldığım cevaplar tam bir fiyasko. (Küfürle karışık nefret, aşk, hüsran –evet hepsi- sözleri...)
Bazı insanlar bazı şeyleri hiç anlayamaz. Sen bir elinde çaydanlık bir elinde kâğıt kalem evin bütün odalarını turladıktan sonra ne yapacağını bilmez halde yığıldın mı bir kenara? Biran için de olsa unuttun mu annenin adını?
Kafam yine bulanıklaşıyor. Çok boktan bir yazı oldu farkındayım. Ama umurumda değil. Onca yaşanmışlığa rağmen seninle bir tek fotoğrafımızın bile olmaması ne acı. Belki bir fotoğraf yardım ederdi zihnimin berraklaşmasına.
Bazı kelimeleri süsleyemezsin. Bazı duyguları anlatamazsın. O kadar basittir ki başka bir ifadeye gerek duymazsın. Şuan radyoda yeni başlayan şarkıda olduğu gibi; en samimi, en hakiki, şatafatlı cümlelerle süslenmeye ihtiyaç duymayan bir sesle Cem Adrian söylüyor: “Ben Seni Çok Sevdim...”
26.01.2014 18:47
Bütün vücudum hala ne olduğunu anlayamadığım bir duyguyla sarsılıyor. Bu sarsıntı bütün hayatımı bir kara deliğin içine sürüklüyor. Oysa yeterince sevmediğin birinden yeteri kadar nefret edemezsin. Bu tezim beni her seferinde yanıltıyor. Kendimi pek sevmediğimi bilirsin. Öyle olmasına rağmen niye her defasında elimde nefret edilesi bir ben bırakıyorsun bana? Senden nefret etmem gerekmez mi?
Radyoda (evet; hala radyo dinleyen nadir insanlardan biriyim) Nilüfer’in Ta Uzak Yollardan şarkısı çalıyor. Ben içimdeki bütün kavgaya rağmen ellerimin titremesine aldırmadan bu yazıyı yazıyorum. Ta uzak yollardan gelebileceğin günlerin özleminin damarlarımda kanımdan çok aktığını hissediyorum. “O da böyle anlar yaşıyor mu?” diye sorduğumda kendimden aldığım cevaplar tam bir fiyasko. (Küfürle karışık nefret, aşk, hüsran –evet hepsi- sözleri...)
Bazı insanlar bazı şeyleri hiç anlayamaz. Sen bir elinde çaydanlık bir elinde kâğıt kalem evin bütün odalarını turladıktan sonra ne yapacağını bilmez halde yığıldın mı bir kenara? Biran için de olsa unuttun mu annenin adını?
Kafam yine bulanıklaşıyor. Çok boktan bir yazı oldu farkındayım. Ama umurumda değil. Onca yaşanmışlığa rağmen seninle bir tek fotoğrafımızın bile olmaması ne acı. Belki bir fotoğraf yardım ederdi zihnimin berraklaşmasına.
Bazı kelimeleri süsleyemezsin. Bazı duyguları anlatamazsın. O kadar basittir ki başka bir ifadeye gerek duymazsın. Şuan radyoda yeni başlayan şarkıda olduğu gibi; en samimi, en hakiki, şatafatlı cümlelerle süslenmeye ihtiyaç duymayan bir sesle Cem Adrian söylüyor: “Ben Seni Çok Sevdim...”
26.01.2014 18:47
15 Kasım 2016 Salı
Uzakta kalan bir çocukluktan bahsetmiyorum burada. Uzaklara kaçmış küsmüş çocukluğunuzu anlatıyorum size. ‘çocukluk etme, çocukça davranma' cümlelerini kullanmayı bırakın. Yoksa çocuk kalan yanınız sizi bırakıp uzaklarda mahzun bir çiçeğe dönüştüğünde içinizde kalan tek şey zalim bir yetişkin olacak. Emin olun o yetişkin size bile acımayacak. Hayatınızı hoyratça hırpalayacak...
23.01.2014 20:27
23.01.2014 20:27
KUYU
Baştan söyleyeyim her şey çok karışık. İşsiz güçsüz takımı adına konuşuyorum. "Aman yaaa yazarım; tabii onu da okurum işim ne sanki? “demekle olmuyor. Bir işsize göre fazla iş birikiyor. Az önce amaçsızca turladığım TV kanallarından birinde genç ve güzel kızımız üniversiteyi kazandığı için 'sevinçten çılgına dönüyordu'(hiç anlamadığım bir söz dizisi). Babaannem gibi söylendiğimi farkettim. "Okuyan napıyor ki annem? Biz kazandık, bitirdik noldu? Bok var sanki git de bir iş bul!"
Kendine yabancılaşmanın son noktası işte bu! Nasıl olsa olmuyor diye randevu almaktan vazgeçip pazarlamacı gibi kapı kapı dolaşıp iş arayan bir insandan oturup belgesel izlemesini, diyalektiği çözümleyip yeni felsefeler üretmesini beklemeyin. Bak yine dağıttım konuyu. Bambaşka bir yazı olacaktı ergen günlüğüne döndü :)) Olsun nasıl olsa kimse okumayacak. (ahahahaha tam ergen günlüğü oldu işte şimdi )
"İnsan her şeyin ölçüsüdür. “demiş ya Protagoras. Hangi insan neyin ölçüsü acaba? Her insan aynı derecede mutlu olmuyor nitekim. Her insan aynı mı özler mesela? Her işsiz aynı bunalım eşiğinde mi yoksa farklı farklı depresyon salonlarında mı anlamsızlaştırır hayatını?
Sadece yazınca kendini sevebilen biri olarak bu yazımın sebebini çoktan anlamış olmanız gerekir. Kendimi sevmeye ihtiyacım var. Saçma sapan düşüncelere ve hayallere sahip olsam da özlediklerim beni buna zorluyor. Daldan dala atlayan düşüncelerimi takip etmek zorlaştığında dengesizleştiğimi değil derinleştiğimi düşünürdüm önceleri. Şimdi o derinlik hayatı görmemi engelleyen bir kuyuya hapsetti beni. Hani bir zamanlar yalnız da değildim bu kuyunun karanlığında. Keyfime göre yaşardım kendi ülkem kendi evrenim gibi. Karanlıklar Tanrısı. Daha doğrusu Tanrıları…
Kuyunun içinde iki kişi olduğumuz günleri özlüyorum bazen. O kuyudan seni ben mi çıkardım yoksa kuyunun karanlığından sen mi kaçtın hala kestiremiyorum. İkimiz de maviyi severiz ama bilirsin ben siyahı daha çok severim. Sen biraz Turgut Uyar'cısın ben daha çok Edip Cansever'ci. Sağcıyla solcu gibi değil. Aynı tarikatın farklı kolları gibi…Ne diyordum, hıı evet kuyu.
Kuyudan birlikte çıkmayı hayal etmiştik. Ben kaldım sen gittin. Ama biliyor musun senin şuan yaşadığın mavilik sahte, benim karanlığım ise öldürecek kadar sahici. Nerden mi biliyorum? Kuyunun başından içeriye gölgen düşüyor. Ötede, hemen biraz ilerde gülüp eğleniyorsun. Kuyunun başına gelince yüzün düşüyor; omuzların aşağı çekiyor seni. Çocuk gibi oluyorsun, biraz mahzun hatta. İşte o zaman diyorum ki o da benim kadar özlüyor mu Tanrı olduğu günleri?
Düşüncelere dalarken annem 'çayı demledin mi canım?' diyor. Kendime geliyorum. TV de Nejat İşler haberleri... Yine savrulan düşüncelerim bakışlarımı anneme çeviriyor. Anne diyorum iyi adamlar ölmesin... Ne alakası var der gibi bakıyor annem.
Tabii ki annem Tanrıyı özlemenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyor...
20.01.2014 14:27
Baştan söyleyeyim her şey çok karışık. İşsiz güçsüz takımı adına konuşuyorum. "Aman yaaa yazarım; tabii onu da okurum işim ne sanki? “demekle olmuyor. Bir işsize göre fazla iş birikiyor. Az önce amaçsızca turladığım TV kanallarından birinde genç ve güzel kızımız üniversiteyi kazandığı için 'sevinçten çılgına dönüyordu'(hiç anlamadığım bir söz dizisi). Babaannem gibi söylendiğimi farkettim. "Okuyan napıyor ki annem? Biz kazandık, bitirdik noldu? Bok var sanki git de bir iş bul!"
Kendine yabancılaşmanın son noktası işte bu! Nasıl olsa olmuyor diye randevu almaktan vazgeçip pazarlamacı gibi kapı kapı dolaşıp iş arayan bir insandan oturup belgesel izlemesini, diyalektiği çözümleyip yeni felsefeler üretmesini beklemeyin. Bak yine dağıttım konuyu. Bambaşka bir yazı olacaktı ergen günlüğüne döndü :)) Olsun nasıl olsa kimse okumayacak. (ahahahaha tam ergen günlüğü oldu işte şimdi )
"İnsan her şeyin ölçüsüdür. “demiş ya Protagoras. Hangi insan neyin ölçüsü acaba? Her insan aynı derecede mutlu olmuyor nitekim. Her insan aynı mı özler mesela? Her işsiz aynı bunalım eşiğinde mi yoksa farklı farklı depresyon salonlarında mı anlamsızlaştırır hayatını?
Sadece yazınca kendini sevebilen biri olarak bu yazımın sebebini çoktan anlamış olmanız gerekir. Kendimi sevmeye ihtiyacım var. Saçma sapan düşüncelere ve hayallere sahip olsam da özlediklerim beni buna zorluyor. Daldan dala atlayan düşüncelerimi takip etmek zorlaştığında dengesizleştiğimi değil derinleştiğimi düşünürdüm önceleri. Şimdi o derinlik hayatı görmemi engelleyen bir kuyuya hapsetti beni. Hani bir zamanlar yalnız da değildim bu kuyunun karanlığında. Keyfime göre yaşardım kendi ülkem kendi evrenim gibi. Karanlıklar Tanrısı. Daha doğrusu Tanrıları…
Kuyunun içinde iki kişi olduğumuz günleri özlüyorum bazen. O kuyudan seni ben mi çıkardım yoksa kuyunun karanlığından sen mi kaçtın hala kestiremiyorum. İkimiz de maviyi severiz ama bilirsin ben siyahı daha çok severim. Sen biraz Turgut Uyar'cısın ben daha çok Edip Cansever'ci. Sağcıyla solcu gibi değil. Aynı tarikatın farklı kolları gibi…Ne diyordum, hıı evet kuyu.
Kuyudan birlikte çıkmayı hayal etmiştik. Ben kaldım sen gittin. Ama biliyor musun senin şuan yaşadığın mavilik sahte, benim karanlığım ise öldürecek kadar sahici. Nerden mi biliyorum? Kuyunun başından içeriye gölgen düşüyor. Ötede, hemen biraz ilerde gülüp eğleniyorsun. Kuyunun başına gelince yüzün düşüyor; omuzların aşağı çekiyor seni. Çocuk gibi oluyorsun, biraz mahzun hatta. İşte o zaman diyorum ki o da benim kadar özlüyor mu Tanrı olduğu günleri?
Düşüncelere dalarken annem 'çayı demledin mi canım?' diyor. Kendime geliyorum. TV de Nejat İşler haberleri... Yine savrulan düşüncelerim bakışlarımı anneme çeviriyor. Anne diyorum iyi adamlar ölmesin... Ne alakası var der gibi bakıyor annem.
Tabii ki annem Tanrıyı özlemenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyor...
20.01.2014 14:27
Umutlu olmak mı; mutlu olmak mı, diye düşündüm bir zamanlar. Tek bir harfin yarattığı uçurumda; kelimelerin dolduramayacağı bir boşluk…”neden mutlu olmak değil? Diye sordu mutluluktan patlamak üzere olan biri. Cevabı verirken düşüncelerim kilometrelerce uzağa savruldu adeta.
Umut etmek bizim için mutlu olmaktan çok öte bir şey. Olmadık yerde olmadık zamanda olmadık şerre umut ederiz biz. Çünkü biz inanmışız bir kere o koyunun o çiçeği yemediğine. Mutlu olmaksa tüm metafiziğin ortasına bomba gibi düşen bir gerçeklik… Peki ya gerçekliğin ötesi? Kimse ilgilenmeyecek mi onunla? Biz ilgilendik işte. Fark ettik ki bizim mutluluğumuz umudumuz. Umut edersek mutlu oluruz.
Gözleri ışıl ışıl parlayan “bakın bana bakın nasıl mutluyum” diyen insanlara itibar etmedik hiçbir zaman. Tutunamayanlara, kendi hayatıyla ölümüne tehlikeli oyunlar oynayanlara yöneldi hep bakışlarımız. Mutlu olduğu sürece kendinden başka hiçbir yöne bakmayan insanlar olmadık asla. Farklı olana “öteki ”ne çevrildi hep başımız. Ötekileştirilmiş insanlar konuk oldu yalnızlığımıza. Vahşetin, dehşetin, karanlığın içinde umudumuz ötekileştirdi bizi. Türk filmleriyle büyümenin yan etkileri hep bunlar…
Merak ettik hep. “ya şöyle olsaydı; peki ya böyle? Diyerek yaşadık. Farkında olmadan “ötekinin felsefesini ”yaptık.
Yazının sonunu nasıl getiririm diye düşündüm başlamadan önce. Yaşadığımız gibi dedim sonra. İçten, samimi, inançlı bir şekilde... Göklerin ötesinde bir yerlerde bir çiçekle bir koyunun kardeşçe yaşadığına inanan birileri “öteki” yi aldılar gündemlerine. Daha farklı daha özel daha güzel hep dahasını isteyenler değil. Bir oyunun heyecanıyla uyuyamayanlar. Alışılmışın dışında görünenin ötesinde ötekiyi anlatacaklar.
Bir oyun belirsizliklerle değil umutlarla, olabilecek bütün sonlarla Jeanne D’arc!ın ÖTEKİ Ölümü’nü nakşedecek beyninize…
14.01.2013 00:26
Umut etmek bizim için mutlu olmaktan çok öte bir şey. Olmadık yerde olmadık zamanda olmadık şerre umut ederiz biz. Çünkü biz inanmışız bir kere o koyunun o çiçeği yemediğine. Mutlu olmaksa tüm metafiziğin ortasına bomba gibi düşen bir gerçeklik… Peki ya gerçekliğin ötesi? Kimse ilgilenmeyecek mi onunla? Biz ilgilendik işte. Fark ettik ki bizim mutluluğumuz umudumuz. Umut edersek mutlu oluruz.
Gözleri ışıl ışıl parlayan “bakın bana bakın nasıl mutluyum” diyen insanlara itibar etmedik hiçbir zaman. Tutunamayanlara, kendi hayatıyla ölümüne tehlikeli oyunlar oynayanlara yöneldi hep bakışlarımız. Mutlu olduğu sürece kendinden başka hiçbir yöne bakmayan insanlar olmadık asla. Farklı olana “öteki ”ne çevrildi hep başımız. Ötekileştirilmiş insanlar konuk oldu yalnızlığımıza. Vahşetin, dehşetin, karanlığın içinde umudumuz ötekileştirdi bizi. Türk filmleriyle büyümenin yan etkileri hep bunlar…
Merak ettik hep. “ya şöyle olsaydı; peki ya böyle? Diyerek yaşadık. Farkında olmadan “ötekinin felsefesini ”yaptık.
Yazının sonunu nasıl getiririm diye düşündüm başlamadan önce. Yaşadığımız gibi dedim sonra. İçten, samimi, inançlı bir şekilde... Göklerin ötesinde bir yerlerde bir çiçekle bir koyunun kardeşçe yaşadığına inanan birileri “öteki” yi aldılar gündemlerine. Daha farklı daha özel daha güzel hep dahasını isteyenler değil. Bir oyunun heyecanıyla uyuyamayanlar. Alışılmışın dışında görünenin ötesinde ötekiyi anlatacaklar.
Bir oyun belirsizliklerle değil umutlarla, olabilecek bütün sonlarla Jeanne D’arc!ın ÖTEKİ Ölümü’nü nakşedecek beyninize…
14.01.2013 00:26
Ferdi Tayfur’un da bir şarkısında dediği gibi "geçen yıl bu zamanlar" leyla ile mecnun tayfası olarak biz zaten 2014'e girmiştik ama baktım olmuyor yazayım dedim. Diğer sayfalar harıl harıl yeni yıl güzel umutlu yıl zırvalıklarına girince iki kelam edeyim dedim. Bir umut olayı değil bende yeni yıl. Sanki herkes ortak bir paydada buluşmuş da ben ayrıksı otu gibi kalakalmışım gibi geliyor. Çünkü ben yeni yıldan çok eski yılı düşünürüm hep yılbaşında. Baktığımda gördüklerimden memnun değilim bu sene. Kaybettiklerim, kazandıklarım, kazanmayı umut ettiklerim, içinde bulunduğum ruh hali; hepsini bir potada eritince çok dâhiyane inanılmaz harika bir şey keşfettim. Hiçbir şeyin düzeldiği yok. Yeni yılda olacakları söyleyeyim. Yeni insanlarla tanışabilirsiniz eskilerin kıymetini bilmediğiniz için size hayal kırıklığı olarak dönecek. Yeni bir hayata atılabilirsiniz özlediğiniz yaşama benzemediği sürece size mutsuzluktan başka bir şey getirmeyecek. Konuşmadığınız şeyler sizi kendi dehlizlerinize hapsedecek. Kısacası her şey daha boktan olacak. Ama olsun yeni yılınız kut(U)lu olsun...
31.12.2013 13:41
31.12.2013 13:41
Şuan ne hissedeceğimi bilmiyorum. Size de oluyor belki bazen aynısından. Hani böyle bir paket sigaradan fazla içip içinizdekiler yerine midenizi öldürdüğünüz zamanlar olur ya. Boğazınızdaki düğüm de eşlik eder bünyenizdeki cenazeye. Ne diyeyim ne söyleyeyim bilmiyorum. Sabahattin Alinin Ömer’inin içindeki şeytanla Turgut’un Olric’iyle benim içimdeki tanrı aynı dili konuşuyor. Tanrıyı öldüreyim diyorum yaşadığımız günlerin hatırına kıyamıyorum...
22.12.2013 01:43
Bazı insanları kader, bazı insanları tesadüf, bazı insanları ise şanssızlık bir araya getirir. Bizi bir araya getiren şeyin ise hep kafiye olduğunu düşünmüşümdür. Burçin~ Gülçin~Seçkin… Nedeni ne olursa olsun bir araya gelmişiz ya sanki hep bir aradaymışız gibi oluyor. Bir şarkıda bir çayda bir kahvede hep birlikte yaşıyoruz.
Bir gün üçümüz oturmuş çene çalıyorduk her zamanki gibi. Yine bir şans furyası başlatmıştım. Radyodan şarkı tutma oyunu. Sıradaki şarkı benim olsun demiştim. Ona göre ruh halime yön verecektim. Kumara bakın hele. Zaten benim atalarım dedelerim hep severmiş kumarı. Ama hep şanssızlık bulaşırmış genlere. Neticede yine reklamlar çıktı şansıma. Seçkin: “reklamlardan sonraki benim olsssuunn muuuu?” dedi. Kasvetli bir şarkı çıkınca bu olmadı diye itiraz ettim ben. Burçin’in şansına oynak bir şeyler çıktı; gülüştük.
Dertsiz tasasız çay içiyorduk çok iyi hatırlıyorum. Burçin “ya Gülo kahve içseydik, fal bakardın.” Diye hayıflanıyordu. Seçkinde “inanmayın böyle şeylere “diye söyleniyordu. Sonra benim yaptığım uyduruk tatlıdan yedik. “çok güzel olmuş.” Yalanlarına başvuruldu haliyle. Sanki yüz yıl geçse yine orada kalacak iç sıkıntılarından dert sandığımız önemsiz konulardan bahsedecek hep öyle kalacaktık yaşlanmış çocuklar olarak. Ama kalamadık. Neyin eksikliğinden kaynaklanmıştı acaba? Ayrı yerlerde bambaşka hayallerle sorguladığımda bazı şeyleri tek bir cevap çıkıyor karşıma: ”Cesaret”. Ben o senaryoyu yazmaya cesaret edemedim, Seçkin o şarkıyı bestelemeye, Burçin o şehirden çıkmaya cesaret edemedi. Birleştirdiğimiz yalnızlıklarımız birbirimizden ayrılınca çoğaldı etrafımızı kaplayan bir kara dumana dönüştü.
Geçenlerde bir rüya gördüm. Çocukluğumun geçtiği yerdeyim. Güya işten çıkmışım Burçin’le eve gidiyoruz. Burçin’de bir telaş: ”hadi çabuk ol. Seçkin bekliyor evde. Yemek de yapmadık. Görüyor musun? Seçkin’e kaldı yemek işi. Diyor. “saçmalama” diyorum. Seçkin yemek yapamaz zaten. Evi yakmadan yetişelim ama ne olur ne olmaz.” Tam evin önüne geliyoruz. Yerde devrilmiş bir ağaç. Ağacın gövdesinden yeşil yeşil kocaman mantarlar çıkmış. Burçin: ”alalım mı biraz şundan sahibi yok herhalde.” diyor. “olmaz.” Diyorum. “lisede bir hocam vardı. Emek vermediğiniz şeyin sahibi olmaya tenezzül etmeyin derdi .” diye bir de nutuk çekiyorum. ( rüyamda bile sıkıcıyım arkadaş ya)
Neyse efenim eve geliyoruz. Seçkin yemek yapma teşebbüsünde bulunmuş. Tam rüya kâbusa dönecek derken Seçkin “size sürprizim var kızlar “deyip mutfağa sürüklüyor bizi. Sürpriz ise şaşırtıcı… Mutfaktaki tezgahın üstünde koca bir kap dolusu yeşil kocaman mantarlar. Burçin: ”kalbim temiz anacım benim “ deyip az önce çektiğim nutuğun intikamını alıyor.
Uyanıyorum hemen telefona sarılıyorum. Rüyamı anlatıyorum Burçin’le Seçkine. Burçin ”hayırdır inşallah. Çok güzel görmüşsün gülocan. Hepimiz adam olacaz desene. Diyor. Seçkinse: “ya sen gel ben hem mantarlı çorba, hem mantar sote, hem mantarlı makarna yapacam söz. Deyip güldürüyor beni.
Çok düzensiz saçma bir yazı oldu farkındayım. Nasıl bağlarım bilmiyorum ama. İşin özü şu ki rüyalar, gerçekler, hayaller hepsinin iç içe geçtiği dostluklar güzeldir.
Birisi size “Gülo sana bir tiyatro açarız, en alt kat kütüphane olur bir de benim için müzik evi. Burçin’e de kebap evi mi açsak napsak?”diye umut veriyorsa diğeri de “butik açalım bana ya…”diye o umudunuzu perçinliyorsa yaşanmışlıkların hep bir anlamı var. Tadı berbat olmasına rağmen yenilen tatlılar, dedikoduyla iyi giden çaylar, bakılan fallar bunlar hiç yok olmuyor. Anlıyorsunuz ki tuttuğunuz şarkı bir gün hayatınızın orta yerine isabet edecek ve siz umudunuzu hep taze tutan insanlarla bir gün mutlaka bir araya geleceksiniz.
Yine bir şans tutuyorum.
Ama bu sefer tek başıma…
Sıradaki yalnızlık kalabalık ama bencil insanlara, çoğulluk ve demli çaylar bir araya gelecek ışıltılı dostlara, umut ise hayal eden ve inanmaktan hiç vazgeçmeyenlere gelsin…
15.11.2013 14:41
Çok mutsuzsam; içimde ölen biri var, umutsuzsam; beni vur, özlediysem; yakarım geceleri... Hayatımın her döneminde içinde bulunduğum her durumda Yusuf Atılgan’ın tabiriyle tutamak oldu bu adamın şarkıları hep bana. Keşke ölmeseydin ama iyi ki doğmuşsun iki gözüm. Senin de dediğin gibi kalacak tüm izlerin hayatımda gözümden bir damla yaş aktığında... Ah Ahmet Kaya nice sonsuz şarkılara...
28.10.2013 01:55
28.10.2013 01:55
Orijinal: Fuck you bitch! Altyazı: Lanet olsun sürtük! Samanyolu: Allah müstahakkını vermesin mümin kardeşim.
Bu yazıyı twitterdan aldım da aklıma geldi. Geçen gün bir yabancı film izliyordum ,Stv’de denk geldim. Eskiden izlediğim filmdi. Sonunda adamla kadın öpüşüyordu eminim yani. Takk dedi filmi bitirdiler. Öyle sonu olmayan saçma bir şekilde. Piç gibi kaldı ortada film. Yapmayın annem öpüşsünler bırakın. Savaşanları göstermekten utanmıyorsunuz ama öpüşenleri cüzzamlı sayıyorsunuz. Lan o değil de bak şimdi ne hatırladım gezi olaylarıyla ilgili dizi yapmıştı bunlar gidiyim izleyim de güleyim azıcık :))
24.10.2013 18:49
Bu yazıyı twitterdan aldım da aklıma geldi. Geçen gün bir yabancı film izliyordum ,Stv’de denk geldim. Eskiden izlediğim filmdi. Sonunda adamla kadın öpüşüyordu eminim yani. Takk dedi filmi bitirdiler. Öyle sonu olmayan saçma bir şekilde. Piç gibi kaldı ortada film. Yapmayın annem öpüşsünler bırakın. Savaşanları göstermekten utanmıyorsunuz ama öpüşenleri cüzzamlı sayıyorsunuz. Lan o değil de bak şimdi ne hatırladım gezi olaylarıyla ilgili dizi yapmıştı bunlar gidiyim izleyim de güleyim azıcık :))
24.10.2013 18:49
Gitmek istediğim şehirlerden çok kurmaya cesaret edemediğim hayallerim var. Belki bir cesaretle Hayal kent kurarım bütün şehirlerine giderim rüyalarımın. Küçük prensle yıldızları sayar gezegen kapmaca oynarım. Zeze’ye yardıma koşarım. Bir çay içeriz kesilmesine izin vermediğimiz şeker portakalının gölgesinde. Dedim ya her şeyi mümkün yaparım işte. Bütün kötü sonları değiştirmek benim elimde. Seni de aldırırım yanıma. Mutsuzluklar kalmasın diye sana...
08.10.2013 00:53
08.10.2013 00:53
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)