KUYU
Baştan söyleyeyim her şey çok karışık. İşsiz güçsüz takımı adına konuşuyorum. "Aman yaaa yazarım; tabii onu da okurum işim ne sanki? “demekle olmuyor. Bir işsize göre fazla iş birikiyor. Az önce amaçsızca turladığım TV kanallarından birinde genç ve güzel kızımız üniversiteyi kazandığı için 'sevinçten çılgına dönüyordu'(hiç anlamadığım bir söz dizisi). Babaannem gibi söylendiğimi farkettim. "Okuyan napıyor ki annem? Biz kazandık, bitirdik noldu? Bok var sanki git de bir iş bul!"
Kendine yabancılaşmanın son noktası işte bu! Nasıl olsa olmuyor diye randevu almaktan vazgeçip pazarlamacı gibi kapı kapı dolaşıp iş arayan bir insandan oturup belgesel izlemesini, diyalektiği çözümleyip yeni felsefeler üretmesini beklemeyin. Bak yine dağıttım konuyu. Bambaşka bir yazı olacaktı ergen günlüğüne döndü :)) Olsun nasıl olsa kimse okumayacak. (ahahahaha tam ergen günlüğü oldu işte şimdi )
"İnsan her şeyin ölçüsüdür. “demiş ya Protagoras. Hangi insan neyin ölçüsü acaba? Her insan aynı derecede mutlu olmuyor nitekim. Her insan aynı mı özler mesela? Her işsiz aynı bunalım eşiğinde mi yoksa farklı farklı depresyon salonlarında mı anlamsızlaştırır hayatını?
Sadece yazınca kendini sevebilen biri olarak bu yazımın sebebini çoktan anlamış olmanız gerekir. Kendimi sevmeye ihtiyacım var. Saçma sapan düşüncelere ve hayallere sahip olsam da özlediklerim beni buna zorluyor. Daldan dala atlayan düşüncelerimi takip etmek zorlaştığında dengesizleştiğimi değil derinleştiğimi düşünürdüm önceleri. Şimdi o derinlik hayatı görmemi engelleyen bir kuyuya hapsetti beni. Hani bir zamanlar yalnız da değildim bu kuyunun karanlığında. Keyfime göre yaşardım kendi ülkem kendi evrenim gibi. Karanlıklar Tanrısı. Daha doğrusu Tanrıları…
Kuyunun içinde iki kişi olduğumuz günleri özlüyorum bazen. O kuyudan seni ben mi çıkardım yoksa kuyunun karanlığından sen mi kaçtın hala kestiremiyorum. İkimiz de maviyi severiz ama bilirsin ben siyahı daha çok severim. Sen biraz Turgut Uyar'cısın ben daha çok Edip Cansever'ci. Sağcıyla solcu gibi değil. Aynı tarikatın farklı kolları gibi…Ne diyordum, hıı evet kuyu.
Kuyudan birlikte çıkmayı hayal etmiştik. Ben kaldım sen gittin. Ama biliyor musun senin şuan yaşadığın mavilik sahte, benim karanlığım ise öldürecek kadar sahici. Nerden mi biliyorum? Kuyunun başından içeriye gölgen düşüyor. Ötede, hemen biraz ilerde gülüp eğleniyorsun. Kuyunun başına gelince yüzün düşüyor; omuzların aşağı çekiyor seni. Çocuk gibi oluyorsun, biraz mahzun hatta. İşte o zaman diyorum ki o da benim kadar özlüyor mu Tanrı olduğu günleri?
Düşüncelere dalarken annem 'çayı demledin mi canım?' diyor. Kendime geliyorum. TV de Nejat İşler haberleri... Yine savrulan düşüncelerim bakışlarımı anneme çeviriyor. Anne diyorum iyi adamlar ölmesin... Ne alakası var der gibi bakıyor annem.
Tabii ki annem Tanrıyı özlemenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyor...
20.01.2014 14:27
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder