Sol kaburgamın içinde bir canavar besliyorum. Ne idüğü belirsiz kimlikler büyütüyorum kendime. Son zamanlarda daha bir katlanmaz oldum sanki. En ufak bir sese, bir bakışa, yollara; ne bileyim… Evet, hepsinin özeti: ”Ne bileyim?”. Hiçbir şey bilmiyorum artık. Bugün onayladığımı yarın inkâr edebilirim. Değişik bir ruh hali kişiliğimi bölüyor. Amaçsız yaşadığım bu hayat vasıfsız bir araç haline getiriyor sanki beni.
İkiyüzlüyüm. Ne ikisi? Belki beş belki on. Sabah hiç tanımadığım bir insanın ölümüne üzülürken; akşam herkesi öldürecek bir nefrete bürünebiliyorum. Düşümde yaptığım katliamlar çeşit çeşit. Ne yaşarsa yaşasın çelik gibi bir iradeyle hayatı göğüsleyen insanlara özeniyorum. Oysa ben… Ben öyle miyim? Sokakta gördüğüm bir çocuk bile beni onlarca yıl ötedeki bir kâbusun içine çekebiliyor. Hep böyle pesimist bir tavır da takınmıyorum elbet hayata karşı. Ama gerçek bir merak konusu “yaşamak olgusu”. Ölüm korkusu falan da değil! Nasıl anlatsam? Bu yazıyı yazarken bile düşüncelerim o kadar uçuk noktalara savruluyor ki kelimelerim tuz buz oluyor.
Neden diyorum bazen neden yaşamak… Aklıma hatırı sayılır sebepler geliyor. Bir saat, bir gün, belki bir hafta erteliyorum karanlığı; kovuyorum içimdeki şeytanı. Ama nereye kadar? Canımla beslediğim karanlığın canavarı bir gün ele geçirirse tüm benliğimi? Size de olmuyor mu aynısı?
Düşman arayan gözlerle bakmayın etrafınıza! En büyük düşmanınız aynadan göz kırpıyor işte! Derinlerde görünüyor; ”Seni bir tek ben bitirebilirim” bakışıyla. İçinizi titreten korku filmleri, yüzünüzü aydınlatan insanlar… Aah ah nafile… Oyalayamazsınız mutsuzsanız karanlığınızı.
Nilgün Marmara tespitini yapmış dipsiz kuyularımızın : “Hepiniz kendi mezarısınız kendinizin…” Evet, öyleyiz. Hiç kimseyle konuşmak istemeyişimiz bu yüzden. Ne zaman ölürüm acaba?” çaresizliği. Bıraktığıma değecek mi; pes etmek için erken mi?” tereddüdü.
Hayatı oburca yaşamak için bütün bir ömrün enerjisini yemiş; bitirmişim. Artık bundan sonrası bir uçurtmanın elimizden kaçışı, dönmeyen bir sevgilinin beklenişi, olmayan bir hayatın yaşanışı…
23.03.2014 00.30
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder