18 Aralık 2016 Pazar

Ölmek ve öldürmek arasında gezinen hayallerim artık beni boğuyor. Yaşamak; senden kalma bir alışkanlık sanki. Duyduğum her ses senin sesin, hissettiğim her nefes sensin. Ölümün çağrısı kulaklarımı sağır ederken, içimdeki sen yaşatıyor her şeyi.
Çocukluğumu emanet etmiştim sana. Geri alabilir miyim?
Büyüdükçe eksildim, özledikçe hiçleştim...

15.06.2014 22.51

Nikotin kokan bir sabah

Ölümü çağıran akşamlar

Öğlenler ve ikindi vakitleri ziyan

Kendimi oyalıyorum senden kaçmak için

Boktan şiirler yazıyorum

Kelimelerim sana değmiyor

Okuduğun kitaplarda üç nokta oluyorum

Bilinmezliğin gizemiyim senin için

Sen ise bende

İçtiğim çay kadar gerçeksin

Umudu aşılayan bir kuşluk vakti

Zamandan öte vakitler peygamberi

Şirke uzanan bir sevda

Benim için yaratılmış

Yalnız bir ada...

03.06.2014 14.34
Gölgesine sığındığımız ağaçları kesmişler. Yerine iş hanı yapmışlar. Koca koca göbekli iş hanı. Kimsenin siklemediği kenar mahalle kalantor besleyicisi olmuş. Niye? Adliye binası bizim o kenar mahalleye taşındı diye. Mandalina çaldığımız bahçenin yerine de bankaları dizmişler. Saklambaç oynadığımız sokak artık koca bir cadde. İnsanlar gibi değişiyor şehirler. Şimdi gelsem; İzmir aynı İzmir mi? Değil işte! Sen bildiğim, sevdiğim gibi kalsaydın bari. 

02.06.2014 03.04
Neden uyumaz ki insan? Uykunun boyunduruğuna niye girer ya da? İkisi de uç noktalardan oluşan birer muamma. Çok uyuma, geç yatma, daha uyumadın mı? Bu yönergelere uymayın. Uyku sizin kurtuluşunuzsa uyuyun. Uyutmayan gerçeklikler varsa hiç uyumayın. Fenomenal alanınızın kalesi uykunuz kaleyi yıkmalarına izin vermeyin. Yatın zıbarın ya da günlerce zombi gibi gezin. Beni bağlamaz, kimseyi bağlamaz sahip çıkın lan uyku özgürlüğünüze!  

02.06.2014 22.34

Sessizliğe ve sakinliğe ihtiyacım olduğu kadar senin sesine de ihtiyacım var. Bir "canım üzülme" desen geçecek sanki her şey. Çığlık çığlığa mahşer yerine dönse de ortalık senin sesin sakin limanlara sürükleyecek ömrümü. Özlemek hiç bu kadar gürültülü olmamıştı. Sesin hariç her şey kalabalık. Oysa bir canım desen canın olurdum gerçekten. Bütün bu gürültülü kalabalığa inat uzanırdım canının kıyısına kendimi hiçe sayarak...  

01.06.2014 23.05
Hayaller başka hayatların kapısını aralayabilir belki. Ama gerçeklerin batağına saplanmışken betona çakılma ihtimalimiz çok yüksek. “Yuh ama bana kurduğum hayale bak" dediğiniz anda dağılıyorsunuz zaten. Uyanan bilinç; yalnızca hayallerinizi değil sizi de un ufak ediyor. Küllerinizden doğmayı beklemeyin. Anka kuşu da hayal ürünü nasılsa. Kendinizi gerçeklerle küle dönüştürme cesaretini gösterin.

31.05.2014 23.21

Farklı şehirlerde aynı sağırlık

Mesafelere inat kuvvetlenen, çelikten bir bağ

Uykunun çektiği girdapta rastlaşırız belki yine

Şarkılar ne çok şey söylemiş yerimize

"Rüyalarda buluşuruz"  

30.05.2014 00.55
Herkes sustuğunda konuşamıyorum. Hep bir ağızdan konuşurlarken zaten duyulmuyorum. Kelimelerimi ziyan ettim hep, biliyorum. Tanımlarım, önyargılarım, cümlelerim ve suskunluklarım... Hiçbiri anlamın ve anlamsızlığın mengenesinde sıkışmaya boyun eğmedi. Ben kelimelerimin asil ve vakur duruşuna inat, silindim gittim aranızdan. Sesim eğreti bir çığlık! Varlığım koca bir yanılsama...  

29.05.2014 00.00
Aynı hayal kırıklığına hapsedilmiş yaşam alanlarımız kıyasıya mücadele içinde. Boşluğu yaratan olay ya da kimselerin farklı oluşu değiştirmiyor bu aynılığı. Hep kendimizi bir bok sanıyoruz ondan oluyor. Her seferinde gücümüz yeter sanıyoruz. Gücümüz, takatimiz, nefesimiz tükendiğinde gece bizi aynı hayal kırıklığına hapsediyor...  

29.05.2014 02.17
Acının ve ağrının memleketinde geçecek mi bu bulanıklık diye soruyorsun. Geçmeyecek! Bulanık sularda yüzmeyi öğreneceksin. İçindeki sevdanın kanatlarını yüzgeç eyleyeceksin önce. Acının merkezine indiğinde okyanusun kalbi olacaksın belki de. Bütün insanlığın acılarını, umutlarını boğacaksın kendi dehlizinde. Acın geçmeyecek, hafızan zayıflayacak sadece...

25.05.2014 00.06
Çok daha güzel günlerim de olmuştu elbet

Çok boktan sabahlarım da

Ama hiçbir sabah ve hiçbir güneş

Gecenin kaosunu vaat etmedi bana

Karmaşıklığım bulanıklığının, belirsizliğinin diplerinde

Dibe vurunca yüzeye çıkamaz her âşık

Kaosun çekiciliğinde Mecnun'unu unutan Leyla'yım

Ben sise gömüldükçe sen berraklaşıyorsun

Çok boktan günler, çok güzel sabahlar

Konu bu değil sevgilim

Gecelerin kaosu artık benim 

Günün aydını uzaklardaki küçük prensin...

23.05.2014 01.31
Zoru başarmanın takdir edildiği bir toplumda ve çağda kolay olana bile tenezzül etmeyişimizin nedeni ne ki? Kibir mi, isyan mı, tevekkül mü? Benim nedenim bıkkınlık ve mide bulantısı. Değişen ve değişmeyen, olan ve yok olan, görünür ve belirsiz her şey midemi bulandırıyor artık. Tiksintimin içine kendime taktığım maskeleri de katsam kusamıyorum. Hastalıklı bir halde bütün "olmalı,aferin"lerinizi size iade ediyorum. Zoru başarın, beni bulaştırmayın.

23.05.2014 01.28
Hayallere tutsak gerçeklere uzak

Virüs gibi yayılan yabancı bir ağrı

Sussam tehlikedeyim 

Konuşsam tehlikeli

Uçurumun kenarında düşünmekteyim

Atlamak mı vazgeçmek mi?

Dipler güzel görünüyor buradan bakınca

Ya düşünce buralar cazip gelirse?

Kararsız bir boşlukta nefessizim

Son sözü her zaman uçurum söylemeli...

26.04.2014 16:21
Bugüne bugünden öte anlam yüklememek gerek. Ben hangi güne anlam versem her şey anlamını yitiriyor. Gönlümün pusulası hep aynı yerde durduğundan belki... İstikametim değişmiyor ama önümdeki engeller sürekli artıyor. Bugün dün yarın fark etmiyor. Kayıp bir zamanın meçhul ağıtçısıyım. Bugün de acılarıma gözlerinin yeşilinden kattım...

25.04.2014 01.32

İmkânsızlığın gölgesinde hayallerden uçurtmalar yapıyorum. Belki rengârenk bir uçurtma salınıyor şuan senin gökyüzünde. Umutlardan, acılardan, yıllardan ve yollardan damıtıp gönderdim kendi ellerimle. Bir uçurtma alt tarafı. Başını kaldır, gülümse! Bana değil, masum bir uçurtmaya bir selamı çok görme!

24.04.2014 15.38
Bizi bu güzel havalar mahvetti şairin de dediği gibi. Romantik akımlarda sırıtan karamsarlık abidesi gibi hissediyorum kendimi. Bahar nezlesi beynimi eritiyor sanki. Kuramlar ve kurallar birbiriyle savaşıyor. Öğrendiklerim kalıcı olmuyor. Hissettiklerimse gün geçtikçe katlanıyor. Belirsizlik balonunun içine hapsedilmişim. Kimse farkıma varmıyor. Ben bile bilemezken ne düşünüp, ne hissedeceğimi güzel havalar bana nasıl iyi gelebilir ki...  

24.04.2014 12.54
Yüzün düşüyor gecenin gölgesine

Seni sayıklarken uyanıyorum

Geceler uyumak için değil

Affetmek ve aşka azmettirmek için

Yeni bir heyecanı göze alamıyorum

Kendi kurgularımda hep ben ölüyorum 

Yazan oynayan benim 

Ama yöneten hep sen

Dedim ya gece işte

Yeni bir aşkı göze alamıyorum

Sessizliğini affetmiyorum

24.04.2014 03.26
Çocukların sadece oyun oynamak ve mutlu olmaktan mesul tutulacağı yarınlara ihtiyacımız var. Tecavüze uğrayan, işkence edilen, öldürülen çocukların olduğu bir ülkede yaşamaktan utanırken yaşasın 23 Nisan diyemiyorum, dilim varmıyor. Ama günün anlamı açısından şunu söylemek istiyorum. Çocuklar bu dünyada temiz kalan her şeyin sembolü, tek bir gün değil hayatınız boyunca sevin, koruyun onları. Mücadeleniz onlar için oldukça yaşasın 23 Nisan diyebilirsiniz.  

23.04.2014 13.06
Seni bir şiire ya da bir şaire benzetemem. Özelliğini yitirip mısralarımda kaybolmandan korkarım. Yazdığım her cümlenin satırbaşındaki boşluk olabilirsin ancak. Sessiz ve sözsüz bir başlangıç. Sözlerim seni anlatmasa da bilirsin, ben senin karşında hep suskunum. Boşluklar ve tamamlanmamış cümleler gözlerinin ruhumdaki yansıması. Bakışların anlamını yitirdiğinden beri ruhum grinin en soluk tonunda. Sessizliğin ve suskunluğum hangi renk acaba?

23.04.2014 01.30
Hasta bir bilincin mikroplu düşünceleriyim. Bazen vahşet bazen hayret nidaları. İnsanlardan kaçmıyorum eskisi gibi. Onlar beni görünce yollarını değiştiriyorlar. Ya da telefonda konuşuyormuş da görmemiş gibi davranıyorlar. Katlanamıyorlar bana, kelimelerime, gerçeklerime. Oysa kendilerini anlatıyorum onlara. Ayna tutuyorum her birinin çürümeye yüz tutmuş kayıp benliğine. Sözcüklerimin zehrini bal eyleyenler vardı bir zamanlar. Artık ballar da sahte!

21.04.2014 23.27
Bugün bunu yapmam gerek. Aman ha yarın şunu da yapmam lazım. Gereklilikler hayatımızı işgal etmiş durumda. Olması gerekenlerin istilasına uğramışken nasıl istediğimiz hayatı inşa edebiliriz ki? Hiçbir şey yapmayın serseri mayın gibi yaşayın demiyorum elbet. Ama gerekliliklerin içinde özgür bir alan yaratın kendinize. Bir saat, bir gün, bir hafta. Kendinizi dinleyin, ruhunuzu dinlendirin ve kendinizi sevin. Nasıl da yaşıyorum deyin. Ölümlü olmanın hakkını verin...

21.04.2014 02.33
Aramızda bir adımlık mesafe

Bin asırlık dargınlık

Gülüşün havada asılı kalır

Ben ise bakışlarından yapılmış darağacında

Sürgünüm uzamasın yeter ki

Öleyim, dert değil inan!

Sen olmayınca geceler

Zaten hep tekinsiz bir liman...

21.04.2014 00.49
Kitaplar okumak için, insanlar sevmek ve sevilmek için öyle mi? Nerden çıkarıyorsunuz tüm bu saçmalıkları? Kalıba sokup kendinizce düzelttiğiniz hayatlarımız yetmedi mi? Anlamlı kalan birkaç şeyi de sıkıştırmayın önyargılarınızla. Rahat bırakın artık bizi. Kaybolduğumuz hiçlikte mutluyuz biz. Siz de deneyin biraz. Kitapları koklayıp insanları okumayı. Aynı ormanda kaybolan çocukların elele tutuşması gibi masum kalmayı...  

20.04.2014 14.39
Gecenin aşırılığı öfkemde yüze çıkıyor. Her gece küfürlerden oluşan tapınaklara zincirliyorum seni. Unutamayışın kekremsi acısını bedenimden uzakta tutmak için, senin hatırana işkence ediyorum. Aşağılık, pis bir insana dönüştürüyorum seni ve sana benzeyen her şeyi. Gece sevgimle ve nefretimle beni devleştiriyor, sen ölüyorsun içimde. Sabah olunca yine seveceğim seni nasılsa, bırak kusayım nefretimi. Beni bağışla!

20.04.2014 01.21
Acılarımızın yüzölçümü gittikçe genişliyor. Kendi özgül ağırlığımızın milyon katı kadar çığlıklar atıyoruz sessizce. İlk aşk, ilk yanılgı, ilk dost kazığı, ilk hayal kırıklığı. Ne dersen de. Hepsini affediyorsun belki ama unutmuyorsun. İçinde pusuya yatıyor acılar sinsice. Şuan etrafını kaplayan, seni boğan acı bu yüzden. Aldığın ilk yaranın gölgesi sonuncusu. Her seferinde çoğalıyor öfken ve haykırışın. Öncekileri affetsen de nafile...  

20.04.2014 22.37
Sefil bir iç çekiş kadar yorgun

Arsız bir çocuk kadar aydınlık

Yarınlar, dünler, bugünler

Faydasız sıfatlar ekliyorum sensizliğe

İçten bir küfür yolluyorum ihanetine

Yine de değişmiyor halim ve halsizliğim

Mütemadiyen seni özlemekteyim...

20.04.2014 00.26
Çocukluğum benim memleketimdir. Ne zaman kedi seven bir çocuk görsem güzel günlere uçar düşüncelerim. Bakkal amcadan aldığımız, kasada beslediğimiz kedi yavruları gelir aklıma mesela. Bahçelerden aşırdığımız mandalinaların hatırından olsa gerek mandalina kokusu içimi sevince boğar. Çocukluğumun kokusunu getirir bana. Denizin tatlı meltemi... Ahh en çok denizi özledim. Köpük saçan vapurları. Ah benim deniz kokan çocukluğum,  tapınağım, sığınağım ve umudum...

19.04.2014 01.48
Bildiklerim hissettiklerimi anlatmaya yetmiyor. Hangi cümleyi kurarsam kurayım, kelimelerim bana ait değil. Bütün sözcükler seninle ittifak halinde ve bütün saçmalıklar benimle. Anlamsız bir çırpınış değil artık varlığım. Bıraktıklarınla birlikte anlamlı bir yalnızlıktayım. Hiçbir zaman mutlu olma derdinde değildik, biliyorsun. Umudun prangası yeter sana da bana da. “Benim hala umudum var" çalıyor radyoda. Dinledikçe daha bir anlam kazanıyor yokluğun...

18.04.2014 18.03
Güven artığı bir bulanıklık

Evrimini tamamlamamış dostluklar

Birilerine güvenme ihtiyacı mı?

Hayır, değil tabi ki

Biz güven hakkımızı dibine kadar kullandık

Kendimize inanmakta ısrarcıyız

Biz ki yalnız kalmayalım diye

Bulanık bir gölde yüzüyoruz

Eskiyen ruhlarımıza

Yeni bedenler arıyoruz

Başkasının mutsuzluğuyla 

Bahtiyar oluyoruz

Sadece aşağılık düşlerde

Kendimizi yüceltiyoruz...

18.04.2014 20.59
Bazen sadece özlemek yetmiyor. Seni yerin dibine sokar gibi, acının dehlizine kilitleyenden hesap sormak istiyorsun. Hiçbir şey yetmezken sorular da tükeniyor haliyle. Sorsan ne olacak? Sevmedim diyecek belki. Ya da daha beteri. Hiç özlemedim diyecek mesela. Kendini kandırmaktan başka bir şey yapmıyorsun dostum. O kim bilir kaçıncı uykusunda. Sen ise paranoyanın eşiğindesin. Yat, uyu! Soruna cevap: Ne özledi ne de sevdi...
Olmayınca olmuyor uyu da büyüsün düşlerin...

18.04.2014 01.34
Suyun berraklığında bulmuştum seni

Akışın sarhoşluğu, sesindi

Hep denedik

Her defasında yenildik

Pes etmedim ben

Sen de dökme yüzünü

O gözler daha ne turuncu sabahlar görecek

Şehirlerin ve renklerin ihanetine kanma!

Ellerim ve hayallerim sana ait hala...

Olacak, artık olacak

Ümit etmek; gözlerinin yeşilinden

Ürkekliğinden yapılmış

Zümrüt işlemeli bir hatıra...

09.04.2014 16.09
Ellerimi boşluğuna uzatıyorum. Benliğim korkuyla sarsılıyor. Bütün boşlukları doldurduğun zamanları özlüyorum. Senden arta kalanlar ruhumda koca bir girdap oluşturuyor. O girdapta sürüklenip hiçliğime dalıyorum. Hiç var olmamış olmakla acının varoluşunu kanıtlamanın arasındaki çizgideyim. Çizgiyi geçebilsem unutmaya çeyrek kalacak. Her yere anılardan mayınlar döşemişsin. Söyle nasıl geçeyim? Bir adım ötende, cehennemdeyim...  

08.04.2014 23.00
Bizim en büyük çaresizliğimiz bile mutluluğa gebeyken umudu nasıl kaybederiz? Her şeyi olanların mutsuzluğu bizi bağlamaz. Hiçbir şeyi olmayanlar olarak hüznümüzü mutlulukta boğanlarız biz. Bir dostun gülümseyişi yıkar bütün kederleri. Boğazımıza kadar boka batmamızın önemi yok! Uzanacak ellerden emin olalım yeter ki. Bir gün çok mutlu olucaz değil! Biz her koşulda mutlu olabiliriz cümlesi. Siyahın parlak güzelliği de güldürebilir bizi.

08.04.2014 17.49
Aynı frekanstaydık evet. Ama aynı frekansta aynı şehirde aynı anda nasıl farklı türküler tutturabilirdik? Emek verdiğimiz her şey bize nankörlük olarak dönerken aramızdaki bağı söküp attık. Oysa emindik dostluğumuzdan, sonsuzluğumuzdan ve umudumuzdan. Şimdi söylediğin şarkıları duyuyorum da uzaktan. İçim acıyor. Aynı ses, aynı nefes. Sonsuzluğun hiçliğime saplanmış bir acı. Yok oluyorum. Susturun şu şarkıları!

08.04.2014 01.30
Kendimi bildim bileli sıradan bir insan olmaktan korktum. Bunun için türlü çılgınlıklar yaptım kendi çapımda. Büyük büyük hayaller kurdum. Ama şimdi bakıyorum da korkumun başkentindeyim. Beni özel kılanlar toz olmuş. Sahi sadece balkonda sigara içip geçmişte kalanların saçma güzelliğine ağıtlar yakmak için yaşıyorum. Artık hayal kurmuyorum. Sadece hayatı ve kendimi kabullenmeye çalışıyorum.

08.04.2014 01.41
Zararda olduğum kadar zararlıyım. Yaklaşma! Seni de yutmasın karanlık! Koş! Ufka doğru koş! Gidebileceğin her yer buralardan aydınlık. Uzatma sürgün acımı sür kendini başka boşluklara...

08.04.2014 02.53
Şimdi sana iyi geceler dilemek vardı. “Canım" derdin. “Uyuma konuşalım. “Öyle işte. Böyle şeyler de "öyle işte" diye biter zaten hep. Dedikoducu teyzeler gibi söyleniyorum kendi kendime. Nasıl bu hale geldik diyorum mesela. Anılara sığınıp avunacak kıvama ne ara geldik? Büyük kopuşlar hayatta her şeyin mümkün olabileceğini hatırlatıyor. Ama bu her şeyin içinde sen yoksun ya, artık umut da yok!  

07.04.2014 23.03
Her şeyin anti tezi var anladım. Kuşlar, böcekler, güzel hava amenna. Ama bahar nezlesi nedir arkadaş? Kafam güzel oldu valla. Nezlesi, alerjisi ve bilumum eksantrikliği olmasa bahar güzel şey aslında   

07.04.2014 11.15
İllegal bir eylem seni sevmek canımın içi

Yasalara, genel ahlaka, topluma

Ama en önemlisi

Akla mantığa aykırı

Yine de seviyorum 

Yılların öfkesi

Senin aşkınla yüze çıkıyor

Ne yapacağımı şaşırıyorum

Ölüyorum lan var mı ötesi?


06.04.2014 17.40
Bitse de gitsek modunda hayat mı yaşanır, ömür mü geçer? Geçmiyor işte. Sabah aksam yayınlanan doktorlar dizisinden akılda kalan tek replik gibi: "Vital bulgular stabil." He canım he stabil. Standardın ötesine geçme! Ölmeyi bekle! 

05.04.2014 22.04
Uzakta kalmış bir düşün ağrısı var içimde

Birlikte kurulan hayaller buruk kalmış

Öksüzlüğün matemi gibi bir iç çekiş

Ben hep sana mektuplar yazıyorum

Özenerek büyüttüğüm her şeyi mahvettiğim gibi

Sonra o mektupları

Sigaramın ucundaki korla yakıyorum

Okunmayan mektuplar;

Matemimi büyütüyor

Kara bir çağdan geçiyoruz

Işığın nerde?

Peki ya ellerin?

Hayal kurmanın büyüsü yok artık bende...


05.04.2014 23.38
Samimiyetin insanları terk etmesiyle başladı her şey. Oynadığımız bahçelere koca koca binalar diktiler. Çocuk olmanın heyecanı kalmayınca mecburen büyüdük. Çaldığım mandalinaların tadını hiçbir şeyde bulamıyorum şimdilerde. Çamura bulanmış çocuklar da yok artık. Hep daha fazlasına güdülenmiş çocuk görünümünde robotlar sanki. Yazık be! Bir daha çocuk olamayacaklarına mı yansam, samimiyetsizlik çukurunda erkenden büyüdüklerine mi?

05.04.2014 02.49

Amacın araca dönüşmesi kimsenin suçu değil! Gerçekleştiremediğimiz hedefler, bizi bahane üretmeye zorluyor hepsi bu. Egomuz zedelenmesin diye gerçeklerin üstüne hayallerden oluşan bir muşamba çekiyoruz hemen. Ama o muşamba da toz içinde. Velhasıl "bizden bir cacık olmaz" söylemlerimize tezat, sonsuz bir bencilliğin içindeyiz.

04.04.2014 13.51

Dünyanın çıkan çivisini senin kalbine saplamak istiyorum, hep bu saatlerde. Bütün hukuk devleti saçmalıkları bu kadar hırsızmış, beriki bu kadar dinsizmiş tatavaları anlamsızlaşıyor. Kendi küçük dünyamda bir mum ışığının gölgesi bile ihtimal değilken, dünyayı kurtaracağıma inanmışım ya. Yuh bana! Sen varken mümkün görünmüştü oysa. Bütün yalanlar anlamlı artık. Bütün cümlelerim küfürlü. Yalnızca sana...  

04.04.2014 01.23
Bir boşluktan diğerine savruluyorum gün geçtikçe. Doldurulamaz bir kayıp oluyor hayatım. Gidenler de kalanlar da halinden memnun. Peki, benim derdim ne? Mazoşist miyim? Bu soruların cevabını bilmiyorum. Hala niye bu kadar acı çektiğimi de bilmiyorum. Aşk zaten bir bilinmezlik hali. Canını da çıkarsa ondan kralı yok! Her âşık bir ergen ruhu barındırıyor içinde. He yav he o da sevdi. Tabi öyle olsun istemedi. Avut içindeki ergeni! Nasıl olsa aşkın da acının da yaşı yok!

03.04.2014 21.19
Ertelenmiş bir küfür gibi aklımdasın

Olmadık zamanlarda gölgen düşer yanıma

Koparıp attığım parçalarım yanında mı?

Dağıttığın yalnızlığım tekrar bedenimde

Gece kadar sinsi ve umursamaz...

Senin yalnızlığın bile kalabalık

Hiç aklına gelmiyorum değil mi?

Sormam hataydı, evet...

Cevabı belli sorulardan usandım

Paramparça olmuş bir zaman

Eksik kalmış bir yazar

Oynadığın oyunun kaybedeni belli

Kazananın elindeyse ruh parçacıkları...

03.04.2014 01.46

Saplandığım lanet bir umut hayatım

Çaresizliğimi kabul etsem çıkmazdayım

Uyumuyorum, uymuyorum

Sığmıyorum geceye ve sese

Sıkıldığım oyunlar oynanıyor

Beni de alsalardı oyunlarına

Bir sahneye çevirseydik hayatı

Dekorları topladılar,

Perdeyi kapattılar

Beni görmediler, gittiler...

Sahnede şaşkın, beceriksiz kalakaldım

Tek bir replik bilmezken

Nasıl tirat atarım?

Alkışlar bana ve sana

Ölmeye yüz tutmuş uykusuzlara...

İyi geceler uykusuzlar oyuna devam  

02.04.2014 03.12
Her sabah yeni bir skandala imza atıyorum. Yaşamanın hayret verici rengi siyahlığımda boğuluyor. Her renge bürünüp beyaz bir yol serebilirdin ayaklarıma. Karıştığımız sokaklar skandal diye nitelendirilmezdi belki ama sevinç kokardı, umudun turuncu rengi sinerdi kaldırımlara. Ben her sabah sensiz, renksiz, kimsesiz uyanırken; yaşamam hala bir skandal değil mi?

02.04.2014 23.43
Bir bakış, bir ifade ömre bedeldi belki de
Beynimdeki uğultu gözlerimde çığlık
Kalbimin sağırlığı; senin histerikliğin
Sözlerim uçuyor yazılarım topal
Eksik bir aşkın kör karanlığı
Bütün duyulardan çalmışız
Senle ben hep yarım kalmışız
Tamamla beni!
Dokunmadan, konuşmadan, görmeden, duymadan
Bir bakış, bir ifade yetecek artacak inan...

02.04.2014 02.30
İnsanların farklı olduğunu fark etmek bir erdem değil! Fark yokmuş gibi sevmek güzeldir bazen. Hatta sırf bu yüzden fazla sevmek. Otizmli bir öğrencim aradan bir yıl geçmesine rağmen okula ziyarete gittiğimde kendi öğretmeni dururken benden izin istemişti. Nasıl mutlu olmuştum anlatamam. Beni hala unutmaması bir yana, özlediğini söylemesi bir yana. Onlar farklı değil hepimizden üstünler. Hırs, nefret yok; sadece sevgi. Otizm farkındalık değil sevmenin güzelliği günü bugün.

02.04.2014 13.17
Üşengeçlik hayatımın kontrolünü ele geçiriyor. Nefes almaya da üşensem hiçbir sorun kalmayacak aslında. Ne başka bir ülkede yaşama hayalim, ne de güzel günler göreceğimize dair inancım var. Yazmayı düşündüğüm şeyler dağılıyor hevesim kaçıyor. Kalemim kâğıdım bana yeter derdim bir zamanlar. Ama onlar da patlayıcı madde artık. Kalemimden akan kelimeler, içinde bulunduğumuz kan gölünde boğuluyor. Yazmaya bile takatim yoksa ölebilirim.

01.04.2014 14.07
Karanlığın merhametine sığınmak
Aydınlık bir yarına inanmaktan daha kolay
Zoru başarma hayalinde
Efendiliğe bok sürdürmeyen
Ama mütemadiyen kaybedenleriz

30.03.2014 01.24

12 Aralık 2016 Pazartesi

İyi değilim son zamanlarda

Bu seferki farklı

İyileşme inancı da yok artık

Eviriyorum çeviriyorum

Yine de bir kalıba oturtamıyorum

Düşüncelerim, duygularım, hayallerim

Hepsi ayrı telden çalıyor

Kendi kabıma sığamazken

Başka kalıplara meylettiğimden belki

Yalnızlığın farklı bir boyutunda

Kimsesizliğin sağır uykusunda

Zil zurnalıkla çakırkeyiflik arası

Nerden baksan Araf

Nerden baksan sonsuz

Nerden baksan saçma



28.03.2014 12.50
Duygularımın değişmesi iyi bir şey mi çözemiyorum. Gözümün önünde cayır cayır yansa üstüne bir bardak su dökmem dediğim insanlar vardı bir zamanlar. Nefretin tutku boyutu adeta. Şimdilerde hayatımı onulmaz şekilde yaralayanlara, beni çıkmaza sürükleyenlere karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Kendim dâhil kimse umurumda değil. Nefretime layık olanlar şanslıymış meğer. Bu hissizlik beni boğuyor artık. Nefreti de tasarruflu kullanmak lazımmış.

28.03.2014 01.45
Acının sek hali uyuşturuyor bedenimi

Sarsılarak ağlayışım sarhoşluğun bedeli

Uzak bir ülkede

Ağlayan bütün çocukların feryadı içimde

Benim ülkemde ağlayacak kadar büyümez çocuklar

Bütün ahlar vahlar bende

Yeni bir ülke doğurmak ümidi

Gülen çocuklar gibi uzak bir ihtimal oluyor

Çocukların gözyaşları içime akıyor

Ben yine acımdan uzağa gidemezken

Unutmak tam bir hayal oluyor


28.03.2014 21.48
Anlatamadıklarım boğazımda koca bir düğüm oluyor. İlmek ilmek çözülüyorum. Kendime rağmen yaşıyorum ya hiçbir şey öldüremez beni. Ölüm soğuk bir sabahı değil turuncu bir günü çağrıştırıyor artık. Ölmek için yaşıyoruz, eyvallah... Peki, yaşamak için ne yapıyoruz? Kendi adıma diyebilirim ki hiçbir şey. Okunacak kitaplar, dinlenecek şarkılar beni bekliyor, ben ise ölmeyi bekliyorum. Dağıldığım yerde; uzak bir geçmişte...

27.03.2014 00.42



Çocuğunun üstüne titreyen bir anne edasıyla eziliyor içim

Elim kolum bağlanmış

Şimdi diyorum arar

İyiyim, merak etme der

Bencillik benimkisi onu da biliyorum

Ama ne olur

Aramasan da sormasan da

Hatta sonsuz bir kopuşsa da bu

Ne olur diyorum bak

Kendine dikkat et!

Benim için değil elbet

Acılarımızı dağlamamak için 

Mutlu bir yarına inanmak için

Bensiz de çok iyi olduğunu göstermek için

Sadece sen olduğun için

Kendini ihmal etme...


26.03.2014 21.04
Gecenin deli düşünceleri kafama esiyor, üşütüyorum sanki. Beynime vurulan zinciri hatırlatıyorlar... Zincirlerimden kurtulmak istedikçe içimdeki zindana daha bir yerleşiyorum. Aydınlıklar uzaklarda bir hayal oluyor. Sonra hayallerin sahteliğini hatırlıyorum; yine kendimdeyim , kaçmak istedikçe küçülüyor bu cehennem. 



Cennetinde serinlemek umuduyla arafta kalıyorum. Cehenneme razı oluşum bu yüzden. Senin yaktığın yollar küle dönüştükçe savruluyorum kendi toz bulutumda. Haritasız, pusulasız, yersiz yönsüz kalıyorum gecenin ortasında; bir tufan oluyor yalnızlığım. Boyutsuz bir yalnızlık bu ölüme değer biçen, eroinin ben hali, sanki aklın boşlukta işkencesi. Beynimin kıvrımlarında hislerimi öldürmek isterken sana yakalanıyorum her seferinde. 

Eroinin ben hali; bütün vücudumda devrim. Unutmak ağrılı sancılı ve sanrılı olacak ama artık altın vuruşu yapma zamanı. Damarlarımdaki zehir senden vurucu olabilir mi?

#ŞizofrenRuh & #persephone

26.03.2014 01.51
Kaldır başını!

Yerlerden topla bakışlarını!

Güzel bir türkü tuttur mesela

Sesinin tonu değil mesele

Türkülerin güzel olsun

Sesini duyan olur elbet

Neşet olur Mahsuni olur Veysel olur

Ana fikri anla artık!

Bir türkün olsun be kardeşim...

Kim niye söylemiş boş ver

Yüzüne tükürmek istediklerine inat

Söylediğin, dinlediğin türküler 

Senin sırdaşın, yoldaşın...


26.03.2014 18.31
Çarpıp çıktığım kapılar paslandı

Yürüdüğüm yollar artık çok uzak

Ölümden öte köy yok, tamam kabul

Yaşamdan öncesi puslu hayaller

Peki ya şimdi?

Anın büyüsü ne olacak?

Cadı kazanlarına atalım şimdileri

Çünkü ben tam da şimdi

Geçtiğim yolları, geride bıraktığım umutları

En çok da senle konuşmayı özledim


25.03.2014 03.50
Gece gece koca bir dilim çikolatalı pasta yiyen kadından korkun! Yok, canım niye kıskanayım ben sana güveniyorum diyen kadına dikkat edin! Lan oğlum şaka şaka. Sevin sadece kadınları. Üzmeyin işte. Hıyarlığın lüzumu yok! Sonra gizli gizli faceden takip edip acaba bana mı yazdı lan paranoyasında çürürsünüz. Sana yazmadı hödükcüm seni yazdı, okudu, rafa kaldırdı. Ağlatmasaydın cankoç nolcaktı???

25.03.2014 00.55
Kara kalemden renkler döküyoruz bilmeden. Koyuluk içimize akarken renkler başkalarına kalıyor hep. Yazmasam benim payıma da bir gökkuşağı düşer mi? Zor çok zor...

25.03.2014 23.44
Yakınımızda diye tabir ettiklerimizi tanımlara sığdıramazken uzaklara nasıl anlam yükleyebiliriz? Fiziksel yakınlık veya uzaklık yanıltmıyor mu bizi? Aklımızın labirentleri hileyle kalbimize sürüklüyor her seferinde ayaklarımızı. Kalbimizde uzaklar... Her kalp atışında sızlatan, hatırlatan, yaralayan bir şey nasıl uzak olabilir? Yeni cümlelere ve uzaklara ihtiyacım var...

24.03.2014 02.43
Yıllar saçlarıma değil içime işliyor beyazını. Beyazladıkça; daha koyu bir karanlığa gömülüyorum.

Herkesin gözleri kendi ışığından kör olmuş. Görünmüyorum...

Kendi içlerindeki sesi bastırmak için; sonsuz ve yüksek tempoda bir müzik tutturmuşlar. Duyulmuyorum...

Kalabalıklar içinde eziliyorum; yine de hissedilmiyorum...

Etkisiz eleman olmak böyle bir şey! Zıtlıkların içinde, insanların arasında kendime bir yer edineyim diyorum. Âmâ nafile...

Özgül ağırlığım; biriktirdiğim seslerin, kokuların, insanların oluşturduğu çığın altında kalıyor. Ve o yıllar beni küçültüyor; un ufak ediyor...

23.03.2014 23.31

Sol kaburgamın içinde bir canavar besliyorum. Ne idüğü belirsiz kimlikler büyütüyorum kendime. Son zamanlarda daha bir katlanmaz oldum sanki. En ufak bir sese, bir bakışa, yollara; ne bileyim… Evet, hepsinin özeti: ”Ne bileyim?”. Hiçbir şey bilmiyorum artık. Bugün onayladığımı yarın inkâr edebilirim. Değişik bir ruh hali kişiliğimi bölüyor. Amaçsız yaşadığım bu hayat vasıfsız bir araç haline getiriyor sanki beni. 

İkiyüzlüyüm. Ne ikisi? Belki beş belki on. Sabah hiç tanımadığım bir insanın ölümüne üzülürken; akşam herkesi öldürecek bir nefrete bürünebiliyorum. Düşümde yaptığım katliamlar çeşit çeşit. Ne yaşarsa yaşasın çelik gibi bir iradeyle hayatı göğüsleyen insanlara özeniyorum. Oysa ben… Ben öyle miyim? Sokakta gördüğüm bir çocuk bile beni onlarca yıl ötedeki bir kâbusun içine çekebiliyor. Hep böyle pesimist bir tavır da takınmıyorum elbet hayata karşı. Ama gerçek bir merak konusu “yaşamak olgusu”. Ölüm korkusu falan da değil! Nasıl anlatsam? Bu yazıyı yazarken bile düşüncelerim o kadar uçuk noktalara savruluyor ki kelimelerim tuz buz oluyor. 


Neden diyorum bazen neden yaşamak… Aklıma hatırı sayılır sebepler geliyor. Bir saat, bir gün, belki bir hafta erteliyorum karanlığı; kovuyorum içimdeki şeytanı. Ama nereye kadar? Canımla beslediğim karanlığın canavarı bir gün ele geçirirse tüm benliğimi? Size de olmuyor mu aynısı? 

Düşman arayan gözlerle bakmayın etrafınıza! En büyük düşmanınız aynadan göz kırpıyor işte! Derinlerde görünüyor; ”Seni bir tek ben bitirebilirim” bakışıyla. İçinizi titreten korku filmleri, yüzünüzü aydınlatan insanlar… Aah ah nafile… Oyalayamazsınız mutsuzsanız karanlığınızı.

Nilgün Marmara tespitini yapmış dipsiz kuyularımızın : “Hepiniz kendi mezarısınız kendinizin…” Evet, öyleyiz. Hiç kimseyle konuşmak istemeyişimiz bu yüzden. Ne zaman ölürüm acaba?” çaresizliği. Bıraktığıma değecek mi; pes etmek için erken mi?” tereddüdü. 

Hayatı oburca yaşamak için bütün bir ömrün enerjisini yemiş; bitirmişim. Artık bundan sonrası bir uçurtmanın elimizden kaçışı, dönmeyen bir sevgilinin beklenişi, olmayan bir hayatın yaşanışı…

23.03.2014 00.30
Çarpıp çıktığım kapılar paslandı

Yürüdüğüm yollar artık çok uzak

Ölümden öte köy yok, tamam kabul

Yaşamdan öncesi puslu hayaller

Peki ya şimdi?

Anın büyüsü ne olacak?

Cadı kazanlarına atalım şimdileri

Çünkü ben tam da şimdi

Geçtiğim yolları, geride bıraktığım umutları

En çok da senle konuşmayı özledim


23.03.2014 02.50
Bazen saçma eylemler bizi işe yarar hissettirir. Babaannem kendisiyle oturup ilk defa Karagül'ü izledim diye nasıl mutlu oldu mesela. Benim sıkılmam onun mutluluğunu yenebilir mi? Boş beleş şeylerle de uğraşın ara sıra bazı şeyleri eninde sonunda doldurursunuz nasılsa...

22.03.2014 00.01



Çıt çıkmasın ölüyorum. Sessizlik mabedim olsun istiyorum çok mu? Paralel devletler, yatay eksenler, türev, integral, küfürbaz ve sihirbaz... Aklınıza gelebilecek en anlamsız ayrıksı ve saçma şeyler her şey ama her şey yerin dibine batsın! Yoruldum dinlemediğim şeyleri duymaktan, aldığım nefesin içime batışından. Sessizlik istiyorum sonsuz bir sessizlik. Gömmek istiyorum insanlığın tüm acılarını topraktan da öte bağrıma; iliklerime. Ben yaşarım bu acıyla yeter ki susun! Damarlarımda kan yerine nefret söylemleri dolaşmasın yeter ki! Güzel günler göreceğiz güneşli günler şarkısı değil bu hayat. Bazı şeyler baki kalıyor. Kıyamet koparken de üzülebilir insan bir çift gözün buğusuna; özleyebilir eski bir dostu. Sessiz olun acı çekiyorum burada özlemenin tarihçesini yazıyorum meşgulüm...

19.03.2014 20.30

Bugün hiçbir zaman okumayacağın bir mektup yazdım sana. Çocukluğunu bildiğimiz insanların bizi nasıl terörist ilan edebildiğini sordum. Okusaydın üzülme derdin, geçecek bugünler de güzelleşecek. Maviye boyanacak zaman. Azıcık da şebeklik yapardın güleyim diye. Kaç gel yanıma hava çok güzel burada derdin. Okumayacağın mektupların cevapları birikiyor beynimde. Kelimelerin taşıp özlem oluyor her seferinde. Sesinden öpüyorum...

17.03.2014 01.57

Hücrelerine ayırmak istiyorum zamanı

Özlediğim bir ana gidebilmek için

Çocukluğumda mandalina aşırdığım bahçeye gidebilirim mesela

Şimdi o koca bahçenin yerinde

Bankamatikler avmler boy gösteriyor

Özlediklerim belki de bu yüzden değişken

Sürekliliğin zindanından kurtuluyorum yani

İzmir'i özlemek bile gelmiyor artık içimden...


16.03.2014 02.13
Kendi egosuna ihanet eden bilinçlerimizle ne kadar yaşasak kar mı? Nefret etmiyor muyuz? Katletmek istediğimiz hiçbir şey yok mu? Yok oluşun akışına bıraktığımız her şeyle bir alakası olmalı. Sıradanlığın öğüttüğü günlere birkaç heyecanı bahane et. Nereye kadar?

16.03.2014  21.59
Obsesif düşüncelerimin kaynağı

söylesene nasıl olurdu düşünmemek

hiç uyanmamak sanrılı gecelerden

beynim olasılıklar tüneli

sevgin kadar kalabalık bir yalnızlıktayım

kurtardığın güzel kadınlar

minnet duydu mu sana

ben dalgın ve çirkin

sakın beni kurtarma...


15.02.2014 03.22
Zamanı bükebilen, mekânı değiştirebilen bir icadım olsaydı keşke. Umut kokan bir güneşte ısınırdık seninle. Korkularım artıyor, histerik bir sancıya dönüşüyor gitgide. Bu kadar boktan olayın, saçma insanın içinde sen vardın be! Vardın işte! Şimdi yokluğuna bahaneler düzüyorum ve mütemadiyen ruhumu aydınlatan güneşini özlüyorum...

14.03.2014 22.37
Hepimiz gururumuzun ezdiği bir azınlık olan aşkı özgürlüğüne kavuşturmak isteyen bir ülkeyiz. Ruhumuzdaki en isyankar azınlığın tutsağı olmuşken diktatöre boyun eğmek neden? İşte bunlar hep egomun oyunları sevgilim. Oysaki diyebilirim ne kadar özlediğimi, yenebilirim içimdeki führeri. Ama olmuyor işte sevemeyenler güruhuna; aşkımı sen bile anlayamazsın. İçimdeki ülkeler sana hep gurbet, sıla bana hep uzak...

11.03.2014 03:03
Boğazımızda kalan heveslerin hayıflanıcısı olmak yerine, imkânların ötesinde bir isyanın oyuncusu olmalıydık seninle! Ölenin ağıtsısı kalanın öğütçüsü değil yaşayan ve yaşatan her şeyin ihtilalci yanı! Mahzunluk; masumluktan çok ezilmişlik duygusunu körüklüyor içimizde. Aynı şişeden dökülen bir şarap olamıyorsak üzüm olmayı kaderimiz olarak kabul etmeyelim dost!

09.03.2014 03.07
Yürüdüğüm yollar beni kendimden uzaklaştırmıyor

Kâbuslar zincirinde tutsak bir düşü arıyorum

Akşamın bu saatlerinde

Sevinçten bozma bir hüzün kapımı çalıyor

Yollarda kalan bir parçam

Beni kendime hapsediyor

Ne sevince yaklaşabiliyorum

Ne de hüzünden vazgeçiyorum

Yüzün ayaklarımın atlası

Yine de seni bulamıyorum...


08.03.2016 16.50
Yollara savurduğum geçmiş zaman

Hesap soruyor kanımı dondururcasına

Zamandan ve mekândan bağımsız; ö l ü y o r u m

Her ölüm; özgürlüğe koşar adım

Her ölüm; yolların asfaltı

Yollara değil içime akıyor katranın karası...


07.03.2014 21.00







İlkesiz bir yok oluştayım

Aldığım nefes içimi yakıyor

Soluğumun izleri havada buz

Bütün zamanlara ait bir kayboluş bu

Damarlarımda akan kanın sesi kulağımda

Fizik ötesi artık her şey

Evet, duyabilirim her şeyi

Bana ulaşmayan sesini

Bitmek bilmeyen öfkeni

Keşke demiyorum artık

Zamanın ötesinde 

Zamandan başka bütün yokluklara

Bir boşluğa emanet ettim ben seni...
  

07.03.2014 18.58
Bambaşka bir hava, başka bir deniz, paralel bir hayat mümkün olsa. Senin vazgeçtiklerin benim umudum, üzerine basıp geçtiklerin değerlim olsa. Yok, yok yok. Hiçbir şekilde oluru yok. “Zaman yolculuğunu icat etsem, dünyaya barışı getirsem “cümleleri gibi saçma, ütopik ve kifayetsiz kalıyor geleceğim düşüncelerimde. Geçmişin güzelliği hep ama hep aklımın bir köşesinde. Geleceğimi bırakmıştım oysaki ellerine...

06.03.2014 22.13

Gitmek istediğin şehirler Hayalimin başköşesinde

Bir kahvenin buğusunda

Bir falın içimize doğurduğu dolunayda

Ne sevinçli haberler getirirdin bana

Uzak yolların tutsaklığında

Umutsuz fallara inat

Bir çay demledim yalnızca sana

Demlenen; bir yalnızlık

Bir ölüm, bir bitiş ve iç çekiş

Bu şiir kadar saçma ve şekersiz...

05.03.2014 02.18
Çok üzülüyorum, çok ağlıyorum, çok uyuyorum. Bugünlerde derinlerimdeki azınlığı; görünür eylemlerimin çokluğuyla kandırmaya çalışıyorum. Âmâ çabalarıma rağmen bu azınlık; özlük haklarımı elimden alıp kendi cumhuriyetini kurmak istiyor. Cesaret istiyor, sabır istiyor, umut istiyor benden. Kaçınılmaz sona doğru giderken fark ediyorum kazanan olmayacak! Kaybettiklerim kazandıklarımın kıyısına bile vurmayacak!

05.03.2014 02.44
Hiçliğine tutunduğumda varlığım anlam kazanıyor.

Yaşamak değil bu; ölmek! 

Yavaş yavaş sanrılı bir ağrının ayak izleri... 

Peşimden gelen kuş sesleri halüsinasyon.

İllüzyon olmasını isterdim; ruh sağlığımı aklamak için.

Karanlığım koyu bir laciverte dönüyorsa senin için

Dipsiz bir kuyudan çekip çıkardığım sensin

Sonsuz bir yalnızlığa mahkûm ettiğimse 

Yine ve yeniden sen...

05.03.2014 21.32
Artık sosyal medyadaki haberleri okumaktan değil; altına yapılan yorumları okumaktan korkar hale geldim." Atanamayan öğretmen intihar etti." haberinin altına yapılan yorum : "Anan öğretmen doğurmadı seni. Ben de bir sürü iş değiştirdim. Bahane bunlar. Ruhani eksiklik..." vs. vs. yorumlar. Yahu biz ne zaman bu kadar insafsız olduk sadece öğretmenler mi sorunumuz? Değil! Sorunun kaynağına inin biraz.
Evet, sorunumuz umudunu tüketen bir neslin giderek çoğalması. Peki, buna sebep kim? Sensin Bey Amca sensin. Sen üç iş değiştirirsin tabii ki. Senin zamanında ortaokul mezunları ilah sayılıyordu bu ülkede. Herkes hak ettiğini almıyordu yine ( şimdi olduğu gibi )belki ama kimsenin de zorla hakkı gasp edilmiyordu. BU YAZININ SİYASETLE FALAN ZERRE İLGİSİ YOK! Siyasi tarafın, dinin, ırkın ne olursa olsun. Yapma be abicim! Bari ölülere huzur ver! Ölüm korkusunu aştın, hayatını layığıyla yaşadın da başkalarının ölümleri üzerinden prim yapmaya mı çalışıyorsun.
Evet; öğretmenlerin ataması yapılmıyor, evet; gençlerimiz işsiz, evet; bunalım çağındayız. Hepsini değiştirebiliriz ya da öylece kalır. Ama sen o vicdanına bir baktır Bey Amca. Küflenmiş, kokuşmuş bir vicdanla kim bilir ne kadar zamandır nefes alıp veriyorsun. Üstelik bir de insanım diyorsun...

01.03.2014 14.11
Caddeler, sokaklar, bulvarlar uyudu
Senle ben uyumadık, gölgelerimiz uyutmadı
Yanyanayken çoğalan yalnızlığımız 
Bütün insanların hiçliğini meşrulaştırıyor

Kalabalık hınca hınç dolu küfürlü ağızlar

Çaldılar,çaldılar,çaldılar...

İçimizdeki umudun küfü bu yüzden

Senin aydınlığın yepyeni bir karanlık
Kendi içime yolculuk

Senin dışında gelişen bir hoyratlık...

26.02.2016 00.03
İntihara meyilli sokaklarda

Antidepresanlı aşklar yaşanıyor

Ben; seni, sesini, kokunu içime çekiyorum

Evet şehir, sokak tamamen yabancı...

Ama siluetini görmek için yeterince deliyim

Bak! Geldin işte usul usul

Karanlıkta gözlerin belirdi önce ışıltıyla

Kehribar rengi gözlerin; adeta Tanrı'nın ispatı...

Dudakların bir tebessümle gerilirken

Sesinle kutsuyorsun beni

Hafif eğilip ellerini bağışlıyorsun ellerime

Ellerin sanki kovulduğum cennetin giriş bileti

Kaybolduğumuz sokaklar da biliyor seni ne kadar özlediğimi

Bedenim; senin yanında denizine ulaşan bir ırmak

İhtilalle sarsılan bir ülke gibi

Ruhum ise...

Ruhum; ruhum...

Sahi; ruhum hala sende mi?

25.02.2014 20.46
Her birimizin yalnızlığı mavinin farklı tonlarından siyaha doğru koşar adım giderken yalnızlığımızı tanımlama ihtiyacı niye? Kimin daha mutsuz olduğunu öğrendiğimizde değişecek olan şey ne? Bu soruların cevabı yok! Âmâ insanız işte. Varoluşumuzdaki köhne limanlara katlanabilmek için başka yalnızların limanlarına demir atmak içimizi bir nebze de olsa ferahlatıyor. "Bir şarkı tut senin olsun bir şarkı tut benim olsun yalnızlık yalnızlıktır..."

24.02.2014  11.04

"Hangi yaşta ölürsek ölelim,
tamamlanmamış cümlelerimiz olacak..."

Demiş Furuğ Ferruhzad.

Bunun üstüne söylenecek söz yok eyvallah. Ama yapabileceğimiz bir şeyler olmalı. Ölümü kutsamaktan daha öte bir şeyler. Kendi ölümümüzü izlemeyi bırakıp yaşadığımıza ikna etmeliyiz belki de kendimizi. Kendimize söylediğimiz yalanlarla daha ne kadar yaşayabiliriz ki? Bir iyilik yapalım birbirimize söyleyelim artık yalanlarımızı kendimize söylemekten ziyade. Belki tamamlanmamış cümleler içimizde kalmaz böylece...

24.02.2014 12.43
LANET OLASI FEDERALLER 

"Çok seviyom ben seni" dediğimde "biliyorum" denmez. Sen sevmeyi öğrenemedin mi; noldu cankoç ya? "Ali ata bak!" diye diye at kafalı yapmışlar seni. Bir de hep o Amerikan filmleri. O lanet olası federallerden mi öğreniyorsun bu soğuk ama bla bla bla halleri. Temel yaşam becerileri, okuma-yazma hikâye... Ah bir sevebilseydin be canım. Öyle aman laf sokayım aman cool takılayım derken bak haksızlık ediyorsun kendine. Daha farklı intihar yöntemleri var. Sevgisizlik sıkıcı be hafız. Boğulursun; kaybolursun kendi içinde. Bak demedi deme! Önce bir yaşamayı dene sonra ölmeye teşebbüs edersin. Hadi yine iyisin. Bir hayat borçlusun bana ben de bir intihar borçluyum sana. Son bir şey daha var ki belirtmeden geçemeyeceğim: "cehennemin dibine kadar yolun var lanet olası pislik "

23.02.2014 02.27

YİNE; YENİDEN YALNIZLIK (hiçleşmenin anatomisi) 

“umudumu nereye koyduğumu unuttum dedim. Unutmam diye söz vermiştim hâlbuki. Bugün buldum onu çok tozlanmıştı hiç hali kalmamıştı. Bana ışık vermekten çok uzaktı. Şunu bir aklayayım paklayayım dedim annemden kalma bir titizlik hastalık karışımı (his desem değil takıntı desem belki her neyse) davranış bozukluğuyla ...(diyeyim) eesi sonrası yok. Umudu yıkamamak gerekiyormuş bazı şeyler olduğu gibi kalmalı. Eski pis lanet de olsa. Eski dostlar eskimiş hayaller ve küf kokan umutlar. İyidir bunlar candır. Leyla ile Mecnun izlerken aklımızın köşesinde gezintiye çıkan sorular var ya onlar gibi. Buruk bir mutluluk gibi…  Didaktik olmak istiyorum son satırlarda. Kıssadan hisse neymiş? Bir şeyi olduğu gibi bırakın her şeyi temizleyemezsiniz hele ki paslanmış umutları. Temizlemeye kalkarsanız hayalleriniz de çürümeye başlar inancınız da çamura batar efenim. Kötü bir şey de olsa umut; umuttur ...”

İçimdeki ıssızlığa çare olur diye döşenmiştim bu yazıyı. Hemen ona okumuştum. “sen nerede ne yaparsan yap; hep yaz, yazmayı hiç bırakma! Demişti. Nasıl da aydınlatmıştı sözleri içimin karanlık sessizliğini. Çıkabilirim sanmıştım o boşluktan. Gördüğüm ışığın yalnızlığımın yanılsaması olduğunu anlamalıydım oysa.

Bir sigara yakmıştı yazıyı yorumlarken: “yazılarında kimsesiz kalıyorsun. Kendi kendini yalnızlaştırıyorsun. Yaz, hep yaz ama elleri sigara kokan bu adamı da unutma!”

Haklıydı, samimiydi. Belki de yazarken onun varlığını unutmama tahammül edememişti. Ama bilmediği, görmediği bir şey vardı. Elleri değil kalbi sigara kokuyordu. Ciğerlerine çektiği dumanı damıtıp yüreğine sis etmişti. Göz gözü görmüyor, can tene ulaşmıyordu. Kendi yalnızlığında o kadar boğulmuştu ki benim onunla kalabalık olduğumu fark etmedi hiç. Benim de yalnız olabileceğim aklına gelmedi belki. Kendi acılarına o kadar gömülmüştü ki benim hayatım bile ona renkli geldi. O renk gözlerini kamaştırdıkça ruhunun siyahını bulaştırdı hayallerime.

Tamam! Kabul ediyorum! Bu ıssızlık hissi doğuştan geliyor biraz da. Dünyayı anlamaya çalışırken yorulmuş, ötekileşmiş insanlarız sonuçta. Çocukların şen kahkahaları bile kendinize getiremiyorsa sizi çoktan başka birinde kaybolmuşsunuz demektir.
Başka birinde kaybolmak! İçgüdüsel var olma savaşını es geçip başkası için yaşamak... Yalnızlığın kilit noktası işte burası! İster aşk deyin, ister sevgi ister bütün olma çabası...

Kendi halimizde yaşarken yalnızlığımıza çare ararız. Diğerinin kimsesizliğini kendi yokluğumuza ulayarak bir bütün oluşturma umudu. Onun kimsesizliğine uydurmaya çalıştığımız parçalarımızı eğip bükerek ruhumuzda derin yaralar açarız. Hâlbuki bilmeyiz. O parçalar uymaz birbirine; uymayacaktır da. Bu yüzdendir ki ağlayan insanları teselli edemem ben. O parçaların gözümün önünde ufalandığını, hiçleştiğini gördükçe kendi parçalarımı muhafaza etmeye çalışırım. 

Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı işte. Onunla konuşurken etrafımı saran parlaklık, korumaya çalıştığım yalnızlığımı farklı yönlere sürükledi. Kalabalık oldum, mutlu oldum, hiç olmadığım kadar ben oldum. 

“sen nerede ne yaparsan yap; hep yaz yazmayı hiç bırakma! Demişti ya. Şimdi onun bıraktığı boşluğu yazarak bile dolduramazken eski halime nasıl dönerim? Doğuştan getirdiğim kimsesizliğimi özlüyorum. Bir insanın bıraktığı boşluk; biriktirilen tekillikten alışılan yalnızlıktan daha kahrediciymiş anlıyorum. Şu an yaşadığım şey yalnızlık değil biliyorum.

Ah sevgilim! Yazmayayım dedim ama son satırlarımı her şeye rağmen yine sana yazıyorum. Artık yalnızlaşmıyorum yazarken; hiçleşiyorum... 

23.01.2014 14.28
Benliğimin derinlerinde hissettiğim acı; senin ruhunun parçalarından savrulup içime saplanmış çığlığın kıymıkları. Koparıp atsam geçecek belki. Âmâ iyileşme sürecinde ruhun büyüyecek içimde. Acıyı göze alışım bu yüzden. Sonrasındaki ağrıdan kaçma telaşı...

22.02.2014 11.13



Son zamanlarda aynanın karşısında çok vakit geçiriyorum. Saç, makyaj olayı değil! Uzun uzun bakıyorum gözlerimin içine; kendimi bulmak için. Sahi insan kendini nerde, nasıl bulur? Aynanın içindeki ben değilim. Aşağılayan, hor gören; hatalarımı, hayal kırıklıklarımı yüzüme vuran bir yabancı. Kendime yabancılaştıkça sana yaklaşıyorum. Senden kaçtıkça sana benziyorum. Kendimi terk etmek için senle eşdeğer olacak kadar sana benzeyeceğim günü bekliyorum.

21.02.2014 23.33

Bazı şarkıları dövmek istiyorum bazı insanları affetmek. Az önce odadan odaya gezip kendi dehlizlerimin harını körüklerken yüksek sesle söylendiğimin farkında değildim. "hayat çok boktan" demişim. (Evet, ben de çok sıkıcı bir insanım.) Kardeşim "Sadece hayat mı abla? İnsanlar, her şey çok boktan. Hepimiz ölsek nasıl güzel olur sıkılmayız." dedi. 

"Dünyanın merkezine dinamit koyup patlatsak ya?" dedim. Saçma sıkıcı bir geyik muhabbeti anlattığım. Ama az önce #infirat ın paylaştığı şarkıyı milyonuncu kez dinleyince çok da mantıklı geldi. Şarkı beni içimdeki öfkenin beslediği mahzenle yüz yüze getirdi. Size de oluyor değil mi aynısı? Bazı şarkılar hiç eskimiyor ve bazı insanlar hiç affedilmiyor...

21.02.2014 00.22
Gecenin karanlığı içimdeki koyuluğa bahane olabilir mi? Yorganı başımıza kadar çektiğimizde kendimizi güvende hissettiğimiz günler nerde? Bir yerlerde saklanıyorlar, biliyorum. Ama ne onları saklandıkları yerden çıkartacak gücüm var ne de bu ıssızlığı anlatabilecek güce sahip kelimelerim. Gitgide azalan umutlarla kelimeleri nasıl yakalayabilirim?

20.02.2014 02.44
Vahşet Meraklıları

Kaldırıyorum kafamı içimin karanlığından göğün derinliklerine doğru
Hiçbir şey değişmiyor kimse anlamıyor ve anlaşılmıyor
Bakın diyorum bu karanlık kan bu karanlık vahşet
Kimse bakmıyor kimse görmüyor
Sadece konuşuyor konuşuyor konuşuyorlar 
Bense bir karabasanda duyuramıyorum sesimi
Diyemiyorum onlara
Baksanıza ölen kaybolan yitip giden insan değil...
Koskoca bir insanlık aslında...

20.02.2014 14.10
Az önce bir yazı okudum. Kadın şöyle sever böyle gider. Erkek şöyle sever böyle terk eder bla bla bla. Arkadaşım sevmenin nefret etmenin kuralı mı olur? Belli bir düzeni mi var yani? Sevdiğin aşık olduğun andaki duygu durumun, ruh halin, hormonların; bunların hepsinin etkisini göz önüne alsan bile açıklayamazsın sevmenin aşık olmanın mantığını. Ben mesela düşünüyorum kendime akıl sır erdiremiyorum bu konuda. Arkadaş biri birine benzemez mi sevdiğim insanların. Karakter olarak da tip olarak da.  Üstelik sadece aşk da değil mevzu bahis. Arkadaşlarım da bir çeşit. En uç noktalardaki insanları toplayıp serpiştirmişim sanki hayatıma. Ama yine de düşünüyorum birini diğerinden az seviyor değilim. Çünkü her şey paylaşımlarımızla anlam kazanıyor. Biriyle ağlarsın; biriyle gülersin; biriyle çocukluğuna dönersin. Aşkta da aynı tabii. Biri yakışıklıdır ilk görüşte vurulursun (hormonal olan bu).Biriyle yıllardır tanışıyormuş hissine kapıldığında aşık olduğunu anlarsın. 

Nasılsa biter mi diyorsunuz? Bitsin! Ama kalıplara sokmayın artık insanları sevme biçiminizi. Herkes nasıl biliyorsa öyle sevsin!

18.02.2014 01.54
Bencilliğin kıyısında deliliğin ortasındayım. Birine güvenmek akıl işi değilken âşık olmak bok yemenin Arapçası değil mi? Kendi özgüvenine, benliğinin kalesine Molotoflarla saldırmak! Herkes aksini söylerken sen bilirsin aslında gerçeği. Tanrının bile unuttuğu bir yalanı hayatın hakikatine tercih etmen bu yüzden.
şizofrenik bir vaka! Aşk; yok olma hali değil... Kendinden bir şizofren yaratma hali aslında...

17.02.2014 02.31